siteler bu enerji ve çevre politikası yapma konusunda bir bütün dizginleri -burada Ankara'dan arkadaşlarımız var- onlara bırakmaları bence sağlıklı değil. Bunun Ankara'daki arkadaşların iyi ya da kötü çalışmasıyla hiç ilgisi yok. Ama akademik yanı; Türkiye olarak büyük bir potansiyelimiz var. Akademik olarak bu konuda çalışılması ve hükümetin bu konuya yardımcı olması; böyle bir uzun dönemli stratejinin yapılması konusunda gerçekten ciddi bir oynaması gerektiğini düşünüyorum." İTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ekrem Ekinci'nin başkanlığındaki Türkiye'nin Enerji Politikası'nın tartışıldığı panelde Türkiye Kojenerasyon ve Otoprodüktörlük Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Özkan Ağış, ETKB Enerji işleri Genel Müdürü Selahattin Çimen, Prof. Dr. Nejat Tuncay ve Dr. Fatih Birol konuşmacı olarak yer aldılar. ôSozlkdaannAsğaığşa, PSreolaf.hDart.tiNn eÇjaimt Tenun, cDary. Fatih Birol, Prof. Dr. Ekrem Ekinci, Türkiye'nin elektrik üretimindeki süreci 3 ayrı döneme ayıran Özkan Ağış, Cumhuriyet'in kuruluşunun ardından 1984 tarihine kadar geçen süreyi birinci dönem olarak belirtti ve 1923 yılına kişi başına 3 kWh olan elektrik tüketiminin günümüzde 2000 kWh'e yaklaştığını söyledi. 1984 yılında çıkarılan 3096 sayılı Yasa'yla elektrik üretiminde yeni bir dönemin başladığını ifade eden Ağış, özel sektörün elektrik üretiminde olumlu projelere imza attığını vurguladı. Özel sektörün ürettiği enerji miktarının artışın, başarının temeli sayılamayacağını ifade eden Ağış, "üretimdeki artış, kaliteli, kesintisiz, ucuz ve çevreye uyumlu olmamışsa, başarılı olunmamıştır" dedi. Elektrik piyasasını liberalleştirmek amacıyla çıkarılan 4628 sayılı yasayla yeni bir döneme girildiğini belirten Özkan Ağış, bundan sonraki beklentilerini şöyle sıraladı: "Kurul'un elektrik borsasını işleteceğini, piyasanın liberalleşeceğini ve elektrik fiyatlarının düşeceğini bekliyoruz. Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla durdurulan projeler gelişmemizi engelledi. Hukuk adına hukukçuların üstünlüğü sendromundan kurtulmalıyız. Enerji politikalarının devamlılığı esastır. Hazırlanmış bir enerji politikamız yok. Uzun süreli bir politika oluşturmalıyız. Devlet, hem üretim, hem iletim, hem de dağıtım işinden elini çekmeli, piyasayı tam olarak liberalleştirmelidir. Geçmişte verilen yüksek fiyatlı imtiyazlar zaman içinde eritilmelidir. Serbest bir piyasanın içinde imtiyazın yeri yoktur. Üretimde 2 41 ECOGEtlERATION WORLO kaynak çeşitlemesi yapılmalıdır. Nükleer, güneş enerjisi gibi kaynaklar da sisteme dahil edilerek, kaynak çeşitlendirilmesine gidilmeli, ancak yerli kaynaklar da ihmal edilmeyerek, olası bir kriz halinde bu kaynaklar devreye alınmalıdır. Kaynakları çeşitlendirilmiş, teknolojisi yenilenmiş, çevreci, politikaları belirlenmiş, enerji maliyeti düşük, kalitesi yüksek bir dönemi temenni ediyoruz." Dünyanın büyük bir değişimden geçtiğini, globalleşmenin enerjide de kendini gösterdiğini söyleyen Selahattin Çimen, "Türkiye politikalarını ve gerçeklerini konuşurken bunu dünyadaki gelişmelerden, dünyadaki trendden soyutlamak mümkün değil" dedi. Türkiye'nin içinde bulunduğu tabloyu tanımlayan Çimen, hem şanslı, hem de şansız bir döneme girildiğini belirtti ve şöyle devam etti: "Birincisi; bu kadar hareket etmemize rağmen maalesef enerji alanında birçok yapısal sorunu barındırarak giriyoruz. Yani normalde bir sektörün sağlık göstergeleri olarak algılayabileceğimiz parametreleri açısından sektöre baktığımızda tablo pek hoş değil. Verimlilik açısından bakalım; biz mühendisler halen enerji verimliliği açısından Türkiye alacağı mesafe çok olan bir ülke. Kayıp, kaçak oranları açısından bakıyorsunuz; gelişmekte olan bir ülkeyi değil de geri kalmış ülkeleri çağrıştıran bir tablo söz konusu. Halen elektrik sektöründe %20'nin üzerinde bir kayıp, kaçak tablosundan bahsediyoruz. Enerji verimliliği açısından, enerji yoğunluğu kavramını ele alırken dikkatli olmamız lazım. Başka ülkelerle karşılaştırırken bu hatayı yapıyoruz ama kendi içimizde karşılaştırırsak, son 25-30 yılda bu yönde hiç değişmeyen bir enerji yoğunluğu göstergemiz var. Bunu sektörde son 25-30 yıllık performans olarak algılarsak, övünebileceğimiz bir tablo değil. Yüksek bir enerji talep artışımız var. Gerek birincil enerji alanında, gerekse elektrik enerjisinde. Elektrik enerjisinde son 20-30 yılın ortalaması; %8-9'Iar mertebesinde bir talep artışıdır. Bu Türkiye'yi dünyada birkaç çekici enerji pazarından biri yapıyor. Yüksek talep artışı, bir yönüyle bakarsak; pozitif bir sinyal veriyor. Ama iyi idare edilemezse çok ciddi, direkt yaşamımıza etkisi bakımından, hem de önümüzdeki dönemde çözmek zorunda olacağımız yapısal sorunları yaratması bakımından sorunların başlangıcı olabiliyor. Demek ki bir tarafta kişi başına enerji başına tüketimi açısından biraz daha gelişmiş dünya ile aramızdaki açığı kapatması yönünde pozitif gösterge olarak alabileceğimiz bir tablo. Ama diğer taraftan da bizim yüksek talep artışını iyi bir şekilde yönetmemiz için ciddi sorumluluklar ortaya koyan bir fotoğraf. Çünkü talep artışını sağlıklı bir yatırımla, ve bunun gereği olan finansmanı bulmakla; bu finansmanı bulacak olan modelleri yine bu sistem anlayışıyla geliştirmekle bizi karşı karşıya bırakıyor. Tabii 21. yüzyıla girerken başka sorunlarımız da var. Özellikle
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=