Zamanla doğal gaz, sosyo-ekonomik hayatımızın "olmazsa olmazı" durumuna gelmişti. Konut, sanayi, elektrik üretimi sektörlerinin doğal gaz talebi, ithalatı patlattı. Doğal gaz tüketimi yılda %15-20 kadar artıyordu. Bu aşırı talep fiyatı yükseltti. Enerji faturaları cari açığı arttırdı. Bu artışta doğal gaz, asıl sorumlu ilan edilmişti. Yani, geçen 20 yılın şirin yakıtı, bir yılda günah keçisine dönüşmüştü. Gaz yakan tesislerde teşvikler kaldırıldı. Gaza karşı alternatif enerji kaynağı aranmaya başlandı. Bulundu da : Nükleer Enerji. Bu defa da nükleer enerjiyi şirin gösterme yarışı başladı. Yeni stratejilerinin odağında nükleer enerji vardı. Cumhuriyetimizin 100.yıldönümünde çalışmaya başlayacak, biri Akkuyu'da diğeri de Sinop'taki toplam 9000 MW'lık santrallerle 7,0 milyar dolarlık daha az gaz alınacağı beyan ediliyordu. Yani birileri, doğal gazı tu-ka-ka ilan ediyor ve yerine nükleer enerjiyi koyuyordu. Türkiye'nin son 50 yılın enerji kaynakları arayışını, sizlere o devirleri yaşamış bir enerji uzmanı olarak vermeye çalıştım. Bu fotoğrafı ortaya koyarken amacım bir takım politikaları tenkit etmek değil, her 20 yılda bir değişen tercihlerden alınacak dersleri ortaya koymak ve bu dersleri yeni plan ve stratejilerimizin kurgulanmasında değerlendirmektir. Her devirde ağırlık kazanan tercihleri sizlerle tartışmak istiyorum. Kömür Devri 21. asra kadar hükümetler, hep ihtiyaçların peşinden koşmuş, ülkemiz çıkarlarına en uygun modeli veya kaynağı seçme rahatlığı içinde olmamıştı. 19401960 arasında bu durum daha da kötüydü. O yılların en büyük santrali olan Çatalağzı'nın 60 MW'lık birinci kısmı, Misouri ziyareti ile başlayan Anglosakson yakınlaşmasının ürünüdür. O yıllarda zaten başka seçenek de yoktu ve yakıt deyince akla kömür ve linyitten başka bir şey gelmiyordu. Çatalağzı'yı Soma ve Tunçbilek Linyit Santralları izledi. Akaryakıt deyince mazot, benzin ve gaz yağının ötesine geçilemiyordu. Fuel oil devri Rafineriler, dağ gibi biriken fuel oil stoklarını beyaz mala çevirecek hydrocracking projelerini zamanında yapamamıştı ve siyah mal ellerinde kalmıştı. Fuel oil stoklarını eritmede Genelkurmay, müdahil olarak değil, kurtarıcı olarak devreye girmişti. Yani esas neden o zaman devlete ait olan rafinerilerin, ülkemizin ihtiyaçlarına göre ve zamanında yenilenmemesidir. Bu durum Türkiye'yi 20 yıldan daha uzun bir süre fuel-oil bağımlısı yapmış, fuel-oil kükürdünden büyük şehirlerimiz yaşanmaz hale gelmişti. Doğal Gaz Devri l 980'1erde 13 Bcm olarak değerlendirilen Trakya doğal gaz rezervlerinin, 600 MW'lık Hamitabata santralına 25 yıl yeteceği iyimserliğiyle, üretim kapasitesi üzerinde durulmamıştır. Zaten o günlerde, gazın şehirlerimizde kullanılması düşünülmüyordu. Yani; gaz üretim kapasitesinin sadece 200 Mwh'lik üretim için yeteceği, geriye kalan üniteler için ithal gazının gerekli olduğu anlaşılmış ve bu noktada Gazprom'la yapılan 6 Bcm'lık gaz satın alma anlaşmaları imdada yetişmiştir. Bu anlaşma Türkiye'nin sosyoekonomik değişimine, o günlerde en çok katkı sağlayacak önemdedir. Bu anlaşma ile sağlanan doğal gaz, elektrik üretimine enerji, konutlarınıza ışık ve hava kirliliğine çare olmuştur. Ayrıca bu anlaşma sayesinde doğal gaz santrallerinin çok kısa sürede ve çok düşük maliyetle kurulacağı tecrübesi gelişmiş, böylece hem elektrik ithalatı durdurulabilmiş hem de sosyoekonomik hayatımızın gelişmesi sağlanmıştır. Yine bu anlaşmanın sağlandığı ucuz doğal gazla (10-14 cent/ Sunuş o m3), toprodüktörler kendi elektrik ve ısılarını, kojenerasyon sistemlerinden sağlayarak, enerji maliyetlerini düşürmüş ve ihracatta rekabet üstünlüğü kazanmışlardır. Zamanın otoprodüktör/erini ve elektrik üreticilerini hiç kimse, "doğal gaz santrali kur" diye zorlamamıştır. Doğal gaz o tarihlerde, ucuz olduğu için ve doğal gaz tesisi de çok kısa zamanda kurulduğu için, kojenerasyon tesislerinin elektrik üretim kapasitesi 8.000 MW'a ve kombine çevrim doğal gaz santralleri kapasitesi de 12.000 MW'a ulaşmıştır. Yaptığımız hesaplara göre bu santraller (kojenerasyon Tesisleri dahil) ortalama %55 verimle elektrik üretiyorlar. Sistemdeki kömür ve linyit santrallarının ortalama verimi de %30-35 arasında doğal gaz santrallarından teşvikleri kaldırmak yerine, bu tesislerin daha yüksek teknolojiler kullanmaları teşvik edilmeli ve böylece daha çok doğal gaz tasarrufu sağlanmalıydı. Yüksek verimle çalışmaları kaydıyla ben hala doğal gaz santrallarının ülkemiz için çok gerekli olduğuna inanıyorum. Bu nedenle çareyi, yeni doğal gaz tesislerini durdurmada değil, "Enerji-Mix" sepetindeki "doğal gaz kömür yenilenebilir enerji kaynakları" oranlarının, ülkemiz gerçeklerine uygun olarak ayarlanmasında görüyorum. Yetkililerin daha bugünden, doğal gaz yerine "nükleer enerjiyi"oturtmalarını gerçekçi bulmuyorum. Nükleer enerji üretimi 2023'ten önce başlamayacağına göre, "Nükleer Enerji Devri" de ancak o zaman, "Enerji Mix Sepeti" içindeki yerini alabilir. Fazla iyimserlikler de, kötümserlikler gibi, bünyeye zarar verir. En iyisi gerçekçi olmaktır. En gerçekçi strateji, nükleer enerji elektriği üretilinceye kadar, "EnerjiMix" sepeti içinde "yenilenebilir enerji" payını arttırmaktır. Hoşça ve dostça kalın. ENERJi ve ÇEVRE DÜNYASI MAvıs-HAZiRAN 2013 3
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=