Söyleşi o büyük sıkıntısı, plansızlıktır. Plansızlık nedeniyle ne arz ne de talep kestirilmesi mümkün olamamaktadır. Serbest piyasa fiyatlarının ne kadar serbest olduğu tartışmalıdır, bu tartışmaların en büyük dayanağı da oluşan fiyatların üretim maliyetlerini bile karşılamayacak seviyelerde olmasına rağmen halen daha fiyatların artış trendine girmemiş olmasıdır. Üretimin yaklaşık %50'sini üreten doğalgaz bazlı santrallerin ortalama maliyetlerinin 1 50- 1 60 TL/MWh dolayında olduğunu düşündüğümüzde, serbest piyasada oluşan GÖP ortalama fiyatlarının 130 TL/MWh seviyesinde olması nasıl açıklanabilir bilmiyorum. Özellikle 1995-2007 yılları arasında panik halinde devreye alınan orta boyuttaki kombine çevrim santrallerinin ne olacağını kestirmek zor. Üretim maliyetleri ile bu fiyatlara dayanmalarının mümkün olmadığını görüyoruz. Bu tesislerin devreden çıkması, kapatılması, nereden baksanız 5000 MW'lık bir arz boşluğu yaratacaktır. Üstelik bu tesisler şu veya bu şekilde sınırlı da olsa "peak shaver" olabilen tesislerdi. Bu gidişle elimizde sadece baz yük santralleri ile, ki yarısına yakını 30 yaş civarındadır, yenilenebilir kaynaklı tesisler kalacak. Talepteki saatlik dalgalanmaların şebekeye sorun çıkarmadan giderilmesi gittikçe zorlaşacak gibi duruyor. Özellikle yenilenebilir tesislerin kurulu güçlerinin artması, buna karşılık baz yük tesislerinin gittikçe yaşlanmaları, hem baz yükün karşılanması hem de dalgalanmalara karşı acil emre amade kapasitenin gittikçe azalmasına sebep olmaktadır. Şu anda yapılan primer ve sekonder frekans çalışmaları bir noktaya kadar durumu kurtarabilir, ancak kısa/orta vadede sıkıntı yaşanacağı görülmektedir. 52 ENERJi ve ÇEVRE DÜNYASI TEMMuz-Musros2013 Son bir yıl içerisinde değiştirilen kanun ve yönetmeliklere, 20 1 2 yılı sonunda yapılan doğalgaz zammının etkisi de eklenince yatırımcıların doğalgazdan soğuduklarını görmekteyiz. Mayıs 20 1 3 itibarıyla 9000 MW'a yakın bir lisansın geri verildiğini görüyoruz. Elbette sadece doğalgaz ile üretim yapmak için yapılan on binlerce MW lisans başvurularını da anlamak mümkün değil, ama bunun tek sebebinin yeterli derecede rasyonel bir piyasa öngörüsünün yapılamıyor olmasına bağlayabiliriz. Özellikle son I O yıldır, dalgalar halinde bir yatırım modası var. Önce bu moda HES'lerdi, sonra rüzgarlar geldi, ardından şimdi de güneş santralleri geliyor. Bu yatırımların hiçbirisi baz yükü karşılayacak düzeyde değil ama bakıyorsunuz baz yük olabilecek yatırımlar da yavaşlamaya başladı. Üstelik özellikle küçük HES'lerin çevre sorunlarından, verimsizlikten ve düşük fizibilitelerinden dolayı kapanmaları gündemde. Tüm kömür ile çalışan tesislere ve nükleere karşı topyekün ve körlemesine bir direnç söz konusu. Benzer dirençleri yakında rüzgar ve güneş için de göreceğimizi düşünüyorum. Elbette talep artışının esas tetikleyicisi sanayinin büyümesi, ama maalesef ülkemizdeki sanayi üretimi maalesef çok yavaşlamış durumda. Dolayısıyla da enerji talebi sadece mevsimsel değişimlere ve evsel tüketime göre artış/azalış göstermeye başladı. Bu durum da uzun vadeli enerji yatırımlarına karar verilebilmesini engelliyor. Ulusal ve uluslararası gelişmeler dikkate alındığında, yakın vadede Türkiye enerji piyasasında ne gibi gelişmelerin olacağını öngörüyorsunuz? Bahsettiğim gibi, ülkemizde gerçekçi tahminler yapabilmek çok zor, çünkü özellikle üretim ayağında rüzgarın yönüne göre yatırım yapıldığını, son
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=