Makale o Enerjik Büyüme ve Çevre Analizi Mücahit SAV Mak. Yük. Müh. Giriş İklim değişikliği ile mücadeleye yönelik olarak imzalanan ilk anlaşma 1992 yılında yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesidir. Atmosferdeki seragazı yoğunluğunun, iklime tehlikeli etki yapmayacak seviyelerde dengede kalmasını sağlamak üzere Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içerisinde yer alan Kyoto Protokolü imzalanmıştır. Protokol, şu anda tüm dünyadaki 199 ülkeyi kapsamaktadır. Protokolde yer alan kimi ülkeler, karbondioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa emisyon ticareti yoluyla haklarını artırmaya söz vermişlerdir. Ancak dünya ülkelerinin yüzde 99'unun imza altına aldığı, bununla birlikte özellikle gelişmiş ülkelerce üzerinde durulması gereken bu önemli konuya sadece dünya nüfusunun yüzde 1 5'inin önem vermesi; başta enerji yatırımları olmak üzere tüm sektöryatırımlarının çevreye karşı mı yoksa çevreyle birlikte mi yapıldığı hakkında insanları düşündürmektedir. Dünyanın sanayileşmiş ülkelerinin destek vermediği çevre konulu programlara, ülkemiz farklı bir duyarlılık gösteriyor mu? BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 18. Taraflar Konferansı, 2012 yılında dünyada kişi başına karbon salımının en yüksek olduğu ülkelerden biri olan petrol zengini Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleşti. 200'e yakın ülkenin katıldığı konferansta bir önceki yıl olduğu gibi 20 1 2 yılında da Türkiye; küresel kömür yatırımlarında dünyada 4. olduğu, Bakanlı'ğın 2012 yılını kömür yılı ilan etmesi, Kyoto Protokolü kapsamında sera gazı azaltım hedefi belirtmemesi ve Kyoto Protokolü ikinci yükümlülük döneminde de (2012 yılı sonrası) azaltım hedefi belirtmeyeceğini açıklaması sebebiyle Günün Fosili ödülünü aldı. Enerji kaynaklarında %70'in üzerinde dışa bağımlı olan ülkemizin, petrolde %93, doğal gazda %98 gibi çok yüksek oranlarda dış ülkelere bağımlı kalması; enerji kaynağı arayışlarında hem yerli kaynak olan kömüre hem de alternatif kaynak olan yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesini sağlamıştır. Farklı enerji kaynaklarından yararlanmak zorunda olan Türkiye, gelişmekte olan ülkeler içerisinde yer aldığından, enerji yatırımlarına da hız vermek zorundadır. Yatırımların sonucunda 64 ENERJi ve ÇEVRE DÜNYASI TEMMUZ-A<lusros2013 çevreye özen gösterilmediği ve kimi zaman ise çevre faktörünün tamamen göz ardı edilebildiği görülmüştür. Dünya Enerji Konseyi'nce hazırlanan Sürdürülebilirlik Endeksine göre; 93 ülke arasında, enerji sektöründeki uygulamaların çevreye etkisi yani çevre duyarlılığı açısından 201 1 yılında 69. sırada olan Türkiye, 2012 yılında 84. sıraya gerilemiştir [ 1 ] . Gelişmiş ülkeler gibi ülkemiz de yatırımlarından ve kalkınmasından vazgeçmemektedir. Yatırımlar yoğun bir şekilde yapılırken çevre faktörü de göz ardı edilmemesi gereken bir konu olarak ulusal ve uluslararası gündemin üst sıralarında yerini almaktadır. Adaletin Olmadığı Yer - Enerji Dünyası 20. yüzyılın sonunda dünyanın en zengin %20 nüfusuyla, en fakir %20'nin arasındaki gelir ve refah farkı 1/59 olarak hesaplanmıştır. Bu oran l 980'de 1/45, l 970'de 1/32 ve l 960'da l/30'du. Her geçen yıl zengin ve fakir bölgeler arasındaki gelir farkı giderek artmaktadır [2). Bununla birlikte yaşamın devamı için gerekli olan önceliklerin (enerji, su, hava, vb..) gelir ve refah seviyesinin düşük olduğu bölgelerdeki yokluğu; açlık, kıtlık, hastalıklar ve dünya savaşlarının çoğalmasına sebep olmaktadır. Dünya ekonomilerine yön veren süper güçlerin (Amerika, Çin, OECD, AB..) enerji dünyasındaki kıyasıya rekabetleri ve tüm insanlığı etkileyebilecek çevresel konulara yeterince önem vermemeleri sonucu, adaletten yoksun-yaşama saygısız ve çevreye duyarsız bir neslin bizi beklediğini söylemek çok da fazla abartılı bir söylem olmayacaktır. Dünyada karbon salımının büyük bir bölümüne sebep olan ABD ve Çin gibi gelişmiş ülkelerin, uluslararası anlaşma ve protokollere kısmen taraf olması veya azaltım taahhütlerinden sürekli imtina etmeleri -ayrıca tüm bunlara ek olarak yüksek karbon içeren yatırımlarına da hız vermeleri, enerji ve çevre dünyasındaki adaletsizliği gözler önüne sermektedir. Türkiye'de olduğu gibi tüm dünyada atmosfere salınan sera gazlarının büyük çoğunluğu enerji sektöründen kaynaklanmaktadır. l 800'1ü yıllarda ilk üretimine başlanan petrol ve petrol ürünlerinin kullanımı yaklaşık 200 yıldır devam etmektedir. Ülkelerin fosil kaynaklı yakıtların kullanımından vazgeçmeleri bugün mümkün görülmemektedir. Bugün olduğu gibi uzun bir müddet, dünya bu kaynakları kullanmaya mecburdur. Ancak gelişmiş ülkelerin petrol ve petrol türevlerini kullanmaya de-
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=