Makale O riskleri minimize etmesi için hem Kamu tarafına, hem özel sermaye tarafına, hem de bölgede yaşayan halka sorumluluklar düşmektedir. Ülkemizde 1983 yılında itibaren çevre alanında hazırlanan mevzuat çalışmaları, günümüzde sürekli güncellenerek uygulama alanlarını genişletmektedir. 1993 tarihinde hazırlan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinde; bu Yönetmelik öncesi uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar planları onaylanmış projelere veya bu tarihten önce üretime veya işletmeye başladığı belgelenen projelere Çevre Kanunu ve ilgili diğer Yönetmeliklerde alınması gereken izinler saklı kalmak kaydıyla bu Yönetmelik hükümlerinin uygulanmayacağına dair geçici bir madde eklenmiştir. Aynı şekilde tekrar bu sene yayımlanan Yönetmelik maddesi değişikliği ile 1997 tarihinden önce yatırım programına alınmış olup 20 1 3 Nisan ayı itibarıyla planlama aşaması geçmiş olan veya ihalesi yapılan veya üretim veya işletmeye başlanan projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesislere, Çevre Kanunu ve ilgili diğer Yönetmeliklerde alınması gereken izinler saklı kalmak kaydıyla bu Yönetmelik hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Söz konusu madde değişiklikleri ile ülkemizde yapılması düşünülmüş bazı büyük yatırımların, Çevre Hukuku açısından sorun oluşturmaması ve yatırımların bir an önce bitirilmesi için alınan önlemler uygulamaya konmuştur. 200 1 yılından itibaren, enerji sektöründe serbest piyasaya geçiş yapılarak, "daha kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde hem rekabet ortamına daha çok vurgu yapılan, hem de özel hukuk hükümlerine göre oluşturulan bir piyasa" benimsenmiştir. 2001 yılında çıkarılan ve 2012 yılında revize edilen Elektrik Piyasası Kanunu'nda; üretim tesislerinin çevre mevzuatıyla uyumlu hale getirilmesi için "EÜAŞ veya bağlı ortaklık, iştirak, işletme ve işletme birimleri ile varlıklarına ve 4046 sayılı Kanun kapsamında oluşturulacak Kamu üretim şirketlerine, bunların özelleştirilmeleri halinde de geçerli olmak üzere, çevre mevzuatına uyumuna yönelik yatırımların gerçekleştirilmesi ve çevre mevzuatı açısından gerekli izinlerin tamamlanması amacıyla 3 1/12/2018 tarihine kadar süre tanındığı, bu sürenin üç yıla kadar uzatılmasına Bakanlar Kurulu yetkili olduğu, bu süre zarfında ve önceki dönemlere ilişkin olarak bu gerekçeyle, EÜAŞ veya bağlı ortaklık, iştirak, işletme ve işletme birimleri ile varlıklarında ve 4046 sayılı Kanun kapsamında oluşturulacak Kamu üretim şirketlerinde, bunların özelleştirilmeleri halinde de geçerli olmak üzere, elektrik üretim faaliyetlerinin durdurulamayacağı ve idari para cezasının uygulanmayacağına" dair geçici bir madde eklenmiştir. Uygulamaya geçirilen bu mevzuat değişiklikleri ile elektrik sektöründe, 66 ENERJi ve ÇEVRE DÜNYASI TEMMUZ-A/lusros2013 amaçlanan piyasanın oluşturulmasının en önemli adımlarından biri olan özelleştirilmeleri bir an önce bitirmek ve batı ülkelerinde uzunca bir süredir uygulanan sisteme ülkemizde başarılı bir şekilde geçilebilmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Sonuç Bu sene bir enerji dergisine demeç veren Avrupa'da ki bir ülke yöneticisine göre; küresel ısınma sonucu elde edilebilecek en önemli avantajın, buzulların erimesi ile daha fazla petrol ve doğalgazın çıkarılabilecek olması, olayı traji-komik bir duruma düşürmüştür. Teoriye göre; buzulların erimesi ile deniz yüzeyi daha fazla ısıyı emecek, böylece deniz sıcaklıkları artacak ve artan deniz sıcaklığı nedeniyle buzulların altında bulunan donmuş tortuların erimesi gerçekleşecektir. Dünyadaki buzulların erimesine sebep olan fosil yakıtların yine her halukarda elde edilme isteği, insanoğlunun petrole olan bağımlılığını net bir şekilde göstermektedir. Uluslararası Enerji Ajansı gibi saygın kurluşların altını çizdiği bir nokta var: 3-5 yıl öncesi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına ilgi gösterilmediği bu ilginin gelecekte daha çok azalma yönünde olması halinde dünyanın yine fosil kaynaklı yakıtlara mahkum olacağı, sübvansiyonların değiştirilmemesi değiştirlecekse de artırılması yönünde bir politikanın uygulanması gerekmektedir. Başta ülkemiz olmak üzere, AB, ABD ve OECD ülkeleri yatırımlarını sürdürürken, sürdürülebilirlik ilkesince stratejilerini belirlemeye çalışmakta, özellikle enerji alanında çeşitliliğe önem vermek istemektedirler. Petrole olan bağımlılığın yanında özellikle önemli markaların ve şirketlerin çevreci bir duruş sergilemeleri -ister reklam amaçlı olsun ister çevre amaçlı olsun- enerji&çevre dünyasında güzel bir yaklaşım tarzı olmaya başlamıştır. Enerji dünyasında, eskilerin dediği gibi "yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal" çıkmazına girmemek için ülkelerin 'ya yatırım yapmayı ya da çevreyi' tercih etme yerine 'hem yatırımı hem de çevreyi' birlikte isteyen ülke profili çizmesinden başka çareleri bulunmamaktadır. Kaynaklar 1. DEK-TMK Dünya Enerji Konseyi-Türk Milli Komitesi, 2012 yılı Enerji Raporu 2. Girgin K., Bilen 1., 21 . "Yüzyıl Perspektifinde Dünya Siyaseti ve Sorunları", Yeni Yüzyıl yayınları, 2011- Dr. Müh. Cenk Sevim, Türkiye 12. Enerji Kongresi, 20 12 Ankara 3. Ülkü İstiklal MIHÇIOKUR, SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı - Enerji Görünümü, Nisan 2013 4. Türkyılmaz O., Türkiye Enerji Görünümü 20 1 3 - TMMOB Makine Mühendisleri Odası
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=