Enerji ve Çevre Dünyası 110. Sayı (Mayıs-Haziran 2014)

la en çok para kazanma yoluna gitmiş. Nitekim bu ocaktan kamu şirketi yılda 2 milyon ton kömür çıkartırken, bu şirket yılda 6 milyon ton kömür üretme becerisini� göstermiştir. Ege Kömürleri İşletmesi'nin kendisine devrettiği güvenlik ve üretim sistemlerini aynen kullanarak ve ihdas ettiği "Dayıbaşı" (yani taşeron) yöntemiyle, üretimi arttırmaya odaklanmıştır. İşletme hakkı devir sözleşmesinde de yenileme (innovation) zorunluluğu yoksa, ilave yatırım yapmamıştır. Ayrıca, işletme hakkını almış şirket, üretim maliyetini düşürmek için, ucuz ve deneyimsiz iş gücünü, birkaç günlük eğitimle, ocaklara sürüyor. İş güvenliği önlemlerini de, ILO standartlarına göre değil. kendi kafasına göre idare-i maslahat etmişse. bu felaket tablosu oluşuyor. Türkiye. 19 yıldır çekmecelerde bekleyen, Uluslararası Çalışma Orgütü'nün (ILO) 176 no'lu "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi"ni imzalamıyor. Bu umursamazlık. 17Mayıs 2010'da 30 maden işçimizin şehit olduğu Zonguldak/ Kozlu'daki, patlamanın ardından gündeme gelmiş fakat sonuçlandırılmamıştır. Kazaya rıza, kadere teslim anlayışı, buna engel olmuş olabilir. Dün TBMM'deki Soma faciası tartışmalarından, ILO sözleşmesinin yeniden gündeme geldiğini gördük ve umutlandık. Soma olayı soğumadan, TBMM'den ILO sözleşmensin imzalanması kararı çıkarsa, halen yürürlükte olan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun boşlukları daha iyi anlaşılacak ve ILO sözleşmesine uygun bir kanun revizyonu hazırlanabilecektir. İş ve trafik kazaları önlemlerinin ihmali ulusal bir hastalık haline geldi. Bu hastalık ülkemizi. en tehlikeli iş yeri derecelendirmesinde dünya şampiyonu yapıyor. Ülkemizde yılda 70000 iş kazası oluyor ve bu kazalarda 1200-1300 insanımız ölüyor. Her iki günde bir maden işçisi ölüyor. Bölgede işsizlik o kadar had safhada ki, maden kazasında babasını kaybetmiş oğlu, işe girebilmek için rüşvet veriyor. Zira iş için sırada bekleyen 24000 başvuru var. Yani ekmek parası acının önüne geçiyor. Geçmiş kazalarda pek çok işçi acılarını bile yaşayamadan tekrar iş başı yapmıştı. istatistiklere göre, 50 milyon ton kömür başına ölüm sayısı Amerika'da 1. Çin'de 50, ülkemizde 360. İnşaat işlerinde I milyon adam x saat başına I ölüm, kabul edilebilir sayılıyor. Ama, iş güvenliğinde bu seviyeyi yakalamak için gerekli yatırımları zamanında yapmak lazım. Amerikalıların bir lafı var: "Safety pays ... Yani iş güvenliği için yapılan yatırım kendini öder. Yatırımı zamanında yapmazsan, kazandığını sandığın parayı işçiye canıyla ödetirsin, sen de tazminat olarak ödersin. Enerji Bakanımız Taner YILDIZ dün TBMM'de bir ilki dile getirdi: "Eğer bir afet. doğal afet değilse. orada kusur vardır. Bunun paydaşları kim ve hangi kuruluş olursa olsun bulunacaktır". Ortada çok büyük kusur olduğuna göre, bu kusurun paydaşlarının, Cumhuriyet Savcıları tarafından yakalanacağına ve Mahkemelerimizce cezalandırılacağına inanıyoruz. Soma şehitlerimizden ancak bu şekilde özür dileriz. Yapılması gereken. hükümetin, partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve sendikaların bir araya gelerek, iş kazaları ve işçi sağlığı konusunda bir uzlaşma tasarısı hazırlamaları ve bunu en kısa zamanda TBMM'den geçirmeleri. Yapacağımız çok önemli bir iş daha var. O da, iş kazalarını önlemek için toplumumuzun bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve duyarlılığının geliştirilmesidir. Katliam gibi kazalara yol açan ihmaller, denetimsizlik, eğitimsizlik, insan hayatına duyulan kayıtsızlık ve umursamazlık halinden kendimizi kurtarmamız lazım. Yani kadercilikten gerçekçiliğe geçmemiz lazım. Her olayın kader çizgisinde değil, sebep-sonuç gerçeğinde geliştiğine inanmamız lazım. Avrupa'da iş kazalarına karşı toplumsal duyarlılık ve bilinçlenme kültürünün gelişmesi önce aileden başlıyor. Okulda "İş Güvenliği" dersleri ile devam ediyor. Fabrikalarda ve Madenlerde de yeterli eğitim almaSunuş() dan işe başlatılmıyor. Avrupalılar iş kazaları ve işçi sağlığı duyarlılığını, kişinin sosyal sorumluluğu olarak görüyorlar. Zira kazaların oluşumunu durdurmak ya da engellemek için çalışmamışsak, biz de kusurun paydaşıyız ve sonuçlarına katlanmamız lazım. Soma'da savcılar, felaketin doğrudan sorumlularını yakalıyor. Ama vicdanlarda hepimiz sorumluluk paydaşıyız. Bu sorumluluklar, önleyebildiğimiz iş kazaları ölçüsünde azalır. Herkes bildiği kadar, yapabildiği kadar, gücünün yettiği kadar katkıda bulunmalıdır. Sivil toplum kuruluşları sosyal sorumlulukları yerine getirmek için kurulur. Toplumun sosyal sorumluluk ve kamu duyarlılığı seviyesi, liderlerin vicdani sorumluluk anlayışlarını etkiler. Daha birkaç ay önce Letonya Başbakanı kazada 50 kişi öldü diye, kendisine çok büyük bir ceza verdi, yani istifa etti. Kobe depreminden sonra. halkına söz verdiği hizmetleri 3 ayda tamamlayamayan Belediye Başkanı. harakiri yaparak intihar etti. Daha geçenlerde, Kolombiyalı Bakan. S kişi öldü diye istifa etti. Her felaket, oluşan krizi yönetecek liderini yaratır. Soma'da da öyle oldu. Bu felaketin, büyük bir panik ve toplumsal tepkiye dönüşmesini önleyen Enerji Bakanımız Taner YILDIZ, soğukkanlılığı ile sevecenliği ile fedakarlığı ile ve sert tepkiler karşısındaki sükuneti ve yumuşaklığı ile toplumun takdirini kazandı. Kederli ailelere teselli verdi, sorunlara deva ve yaralılara şifa oldu. Sergilediği güler yüzü ve hoşgörüsüyle, sertleşen kaderci politikacılara adeta ders verdi. Bu örnek davranışlar. felaketin hüzünlü karanlığında bir ışık gibi parladı. Tedbir kuldan, takdir Allah'tandı. Allah kullarını, çalıştıkları kadar korur. Dünyada yeterince koruyamadığımız için şehitlik mertebesine ulaşan bu fedakar insancıklarımızdan Allah rahmetini esirgemesin; mekanları nur olsun Allah ülkemize yeni acılar göstermesin. ENERJi ve ÇEVRE DÜNYASI MAYı:> HiıZIR�N iı'>14 3

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=