Enerji ve Çevre Dünyası 14. Sayı (Kasım-Aralık 2002) / Ecogeneration World - Cogeneration, Waste Recovery, Renewables & On-site Generation - Kojenerasyon Atıktan Enerji, Yenilebilir Enerji, Yerinde Üretim

40 GÜNCEL/AGENDA özelleştirmeden hukuki yapıya kadar bilgi ve inanç sahibi oldular. Özellikle EPDK'da bu inancı yakından görüyoruz. Bu kurulun korunmasını ve desteklenmesini istiyoruz. Hem sanayicinin, hem tüketicinin, hem sektörde yer alan kuruluşların önde gelen isteklerinden biri bu. Çünkü piyasanın düzene girmesi gerek. Bunun yanında da regülasyonu oluştururken, bir konsensüsün sağlanması gerekiyor. Özelleştirmelerdeki sorunlar, hep yetki karmaşasından ortaya çıkıyor: EPDK, Bakanlık, Hazine, DPT, Danıştay, Dünya Bankası, IMF. Bunlar arasında bir anlayış birliği olması lazım. Resmi kuruluşlar, sektördeki aktörler ve tüketici arasında bir fikir birliğinin oluşmasını istiyoruz. Fiyat yapısının net olarak ortaya çıkmasını bekliyoruz ki sektörde rol almak isteyen yeni aktörler-üreticiler, pozisyonlarını tespit edebilsinler. Mevcut uygulamaların fazlaca göz ardı edilmemesini umuyoruz. Özellikle bugün Türkiye'de elektriğinin yüzde 15'ini üreten, verimliliği yüksek otoprodüktörler var. Bunların yapısıyla fazla oynanılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Devletin üretimdeki yüksek oranı nedeniyle piyasayı fazlaca etkileyecek bir pozisyon almamasını bekliyoruz. Bu yıl yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimine ilginin ve piyasada desteğin artmasını da ülkemizin geleceği açısından olumlu bir gelişme olarak not ediyoruz. En önemlisi, ülkenin yararı için tasarruf ve verimliliğin kurumsallaşmasını özellikle talep ediyoruz. Buradan sağlanan tasarruf ve verimlilik yükselmesi dolaylı olarak fiyatları da etkileyecektir. TEDAŞ'ın otoprodüktör müracaatlarını önlemeye yönelik bir girişimi olduğu yolunda bir söylenti var. Kamunun piyasaya çok fazla müdahalesi olursa, bu durumda serbest bir piyasa nasıl oluşur? Ben böyle bir şey duymadım. Ancak piyasanın açıldığı Eylül 2002'den serbest tüketicilerin hüviyet kazanacağı Mart 2003'e kadarki dönemde otoprodüktörlerin kendilerine yeni müşteri, yeni ortak almalarıyla ilgili bir sorun olduğunu duydum. TEDAŞ'ın fazla elektriğin pazarlanmasına engel olduğunu zannetmiyorum. Kaldı ki otoprodüktörler bunlara hazırlıklı. Geçen yıl Otoprodüktörlerin, 20 milyar kWh üretimi içerisinde TEDAŞ'a sattığı elektrik enerjisi 1,5 milyar kWh civarında ve önemli bir rakam değil. TEDAŞ'ın fazla enerjiyi almaması otoprodüktörleri çok fazla rahatsız etmez. Fahrettin Amir Arman r HESIAD Yönetim Kurulu Başkanı 2002 yılını sektör bazında değerlendirdiğinizde neler yaşandı? Beklentilerimizden fiiliyatta bir değişiklik olmadı. Bu beklentilerimiz içinde, EPDK devreye girdi. Bununla ilgili lisans yönetmeliklerini çıkardı. ECOGENERATION WORLO Yeni çıkan lisans yönetmeliğine göre kaynak kullanım anlaşmalarının yapılarak EPDK'ya müracaat edilmesi gerekiyor. Bu kaynak kullanım anlaşması da hidroelektrikler için su kullanım anlaşmaları oluyor. Bu konuda DSİ'nin bir çalışması oldu. Fakat tamamen devletçi zihniyetle hazırlanmış bir su kullanım anlaşması modeliydi. Biz de dernek olarak görüş bildirdik. Tahmin ediyorum o görüşler paralelinde biraz modifikasyon yapılacak. Ancak şuna inanıyorum, DSİ kesinlikle devletçi anlayışından vazgeçmeyecektir. Bu da yatırımcı açısından büyük bir handikap. Çok kısa bir örnek vermek gerekirse, DSİ tarafından en az 20-25 yıllık planlamanın çok iyi yapılıp, yatırımcıya ona göre bilgi verilmesi, su kullanımının planlanması gerekiyor. Fakat burada doğabilecek bütün risklerden DSİ kendini korumaya alıyor. Yatırım yapılacak suyun kaynağında bir değişikliğin her an olabileceğini ifade ediyor. Bu da yatırımcı için yatırımı imkansız kılıyor. Bir başka deyişle, santrali yapacaksınız, ilk çalışmalarınıza göre gelecek olan su miktarında, 2-3 sene sonra bir değişiklik olduğu takdirde, DSİ kendine bir risk almak istemiyor. Bunun önüne geçmek için DSİ'nin çok iyi bir çalışmayla 20 yıllık bir süre içerisinde suda herhangi bir değişiklik olmayacağını bize ifade etmesi gerekiyor. Bu da belli bir oran olarak önerilebilir. Suyun yüzde 80'nini bize garanti edebilir. Biz yatırımımızı yüzde 80 üzerinden yaparız. Ama hiçbir zaman su miktarında meydana gelebilecek büyük değişikliklerin riskini hiçbir yatırımcı üzerine almak istemez. Bu en büyük handikaplardan birisi. Bir ikincisi, yine su kullanım anlaşmasında DSİ'nin, diğer maddelerde seçici olmaması gerekiyor. DSİ, suyun rantable, en fizible şekilde kullanılmasını temin eden projeler üzerinde görüş bildirecek. Buradaki amaç, su kaynağını en iyi şekilde değerlendirecek projelerin ortaya çıkması. Bir projeye 3-4 firma müracaat ediyorsa, aşağı yukarı hepsinin suyu aynı verimlilikte kullanması gerekiyor. Burada DSİ'nin yapması gereken, projeleri teknik açıdan inceleyip, 4 firma birden müracaat etmişse, hangi firmaya lisans verilirse onunla su kullanım anlaşması imzalayacağını deklare eden bir yazı vermesi. Bu konuda ihtisas mercii DSİ, oradaki suların en verimli şekilde kullanılması için su programını yapan yer DSİ, onların da burada teknik açıdan inceleme yapması gerekiyor. Ama firma seçiminin EPDK tarafından yapılması gerekir. Öbür türlü yetki karmaşası ortaya çıkar. Burada DSİ'nin rolü bir müşavir gibi olabilir. Hiçbir zaman seçicilik değildir. DSİ de bu durumu kabul ediyor. Mevcut düzenlemeler üzerinde bazı değişiklikleri yapıyorlar. Örneğin DSİ daha önceden yatırım maliyetini görmek istiyordu. Şimdi bunu taslaktan çıkarıyorlar. Zaten onları da ilgilendiren bir durum değil. Serbest piyasada yatırımcının yatırım maliyeti hiç kimseyi ilgilendirmez. Bunun bütün riski yatırımcının kendisine aittir. Su kullanım anlaşmasında devletçi yapıdan tamamen uzaklaşmak gerekiyor. Özel sektör yatırımcısının aldığı risklere karşı DSİ'nin de bazı sorumlulukları olması gerekiyor. Su kullanım anlaşması imzalandıktan sonra, suyun başka bir yerde kullanımı gerekiyorsa, ülkenin genel menfaati gözönüne alınarak düzenleme yapılmalıdır. Bir yere içme suyu verilecekse, bunun faydası nedir, diğer taraftan

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=