44 GÜNCEL/AGENDA güzel diye, gelen petrolün üzerinden ÖTV, bir de onun üzerinden KDV alacağız. Nasıl ucuz enerji vereceğiz? Vergiden vergi alarak mı? En temel enerji kaynağımız petrolün yüzde 75'inin ülkede vergiye gittiğini düşünürseniz, bunu ucuz bir girdi olarak sanayimize nasıl yansıtacaksınız? Yap işlet devretlerle 16 cent'in üzerinde aldığınız elektrikle mi girdi maliyetlerini düşüreceksiniz? Arz güvenliğinin önünde, fiziki, ekonomik, .. ' 1: ,::: T.' Ml:.lt . ,, sosyal ve çevresel riskler olarak dört temel risk var. Fiziki risk her zaman olabilir, herülkedevar; deprem, enerji kaynağının tükenmesi, grev, şirketlerin faaliyetlerinin sona ermesi gibi riskler her yerde var ama bunlar aşılamaz riskler değil. Aşılamaz tek risk, enerji kaynağının tükenmesi olacaktır. Sosyal riski oluşturan, enerji maliyetleri ve bu maliyetlerdeki dalgalanmadır. Eğer petrol fiyatının varilde 1 O dolar arttığını düşünürseniz, Türkiye'de yıllık 1 ,7 milyar dolarınız uçuyor. Fiyaten önemli sosyal risk. ikinci sosyal risk, ekonomide, dövizde dalgalanmalara yol açıyor. Bu riskin artışı, ekonomik bir yük yaratıyor. Sanayici rekabetedemez duruma geldi. Enerji pek çok sektörde girdi maliyetlerini çok yükseltiyor. Tüketicinin enerjiyi tercihli alabilmesinin önü açılmalı. Eğer tüketici isterse, temiz enerjiyi teşvik için 1 cent pahalı almak isterse, onunla bağlantı yapılabilmeli. Yurtdışında bu tür sayaçlar geliştirilebilip, böyle programlar ortaya konulabiliyor. Hiç değilse belli kritik noktalarda bunların çalışmaları yapılmalı. Türkiye'de de bu alt yapıyı sağlamak zorundayız. Süreli enerji alımı, belli miktarda enerji tüketimi gibi, tüketiciye farklı kriterlerde alım yapabilmesi için tercihlerin sunulmasının zamanı gelmiştir. Bu da, Türkiye'de enerji arzını etkileyen çok büyük değerlendirmelerden biri olacak kanaatindeyim." Panelin son konuşmacısı SonerAksoy, "Türkiye Ulusal Programı'nda enerji ile ilgili önemli notlarvar" diyerek başladığı konuşmasında, kısa vadede düşünülen programların EPDK'nın kurumsal yapısını güçlendirdiğini söyledi. Aksoy şöyle devam etti: "Rekabetçi bir enerji pazarının hayata geçirilmesi açısından son mevzuatın AB enerji mevzuatıyla uyumlaştırılmasını tamamlayarak, üretim ve dağıtımın yeniden yapılandırılması, idari ve düzenleyici yapıları güçlendirmek, petrol piyasası veenerji verimliliği kanunlarını çıkarmak. Bu Türkiye'de yeni gündeme gelen ve gerçekten de tasarruf sağlayacak bir husus. Ayrıca yenilenebilir enerji kanununun çıkarılması yönünde (ki bu belki jeotermal enerji ve rüzgar enerjisi şeklinde ikiye bölünecek) kısa vadede yapılması gereken yasalar olarak görünüyor. Orta vadede enerji ticaretindeki sorunların kaldırılması için üretim sistemlerinin Avrupa'ya paralel olarak çalışması ve fiziksel alt yapının, kapasitenin arttırılması şeklinde ilaveler yapılması gerekiyor. Enerji arzındaki güvenlikle ilgili meseleleri düşündüğümüz zaman, enerji sektörüne birtekstil ya da gıda sektörüne baktığımız gibi bakmak mümkün değil. Enerji sektörü, bütün sektörlerin iş yapabilme kabiliyetiyle bağlantılı, ağır, ileriteknoloji unsurları içeriyor, ekonomik nitelikler barındırıyor ve ayrıca uluslararası bağlantıları ekonomik yönden çok karmaşık bir biçimde birbiriyle irtibatlandırıyor. Dünyada enerjiyle ilgili ilginç organizasyonlar ve bağlantılar var. Enerji piyasasının ve enerjiyle ilgili stratejik politikaların, enerji üreten ülkeler tarafından yapıldığını zannediyorduk. OPEC dediğimiz kuruluş, 11 enerji petrol ihracatçısı bütün dünyaya kumanda ediyor. Pazar payından aldığı güçle hem enerji stratejilerini yönlendiriyor hem de tüm dünyaya kumanda ediyor gibi bir mantık içerisindeydik. Ancak bunun böyle olmadığını, enerjiyle alakalı stratejileri koyanların aslında bilim veteknoloji yönünden gelişmiş büyük tüketiciler olduğunu görüyoruz. Dünyada şimdi en büyük tüketiciler Kuzey Amerika, AB, Uzakdoğu ülkeleri ve Rusya. Bunlar kendi aralarında aldığı tedbirler ve yaptığı organizasyonlarla hem OPEC ülkelerini ENERJİ & KOJENERASYON DÜNYASI bastırabiliyorlar hem de enerji politikalarını siyasi çıkarları için kullanabiliyorlar. Ama OPEC üretici olmasına, ana kaynağa sahip olmasına rağmen bilim ve teknolojide yeterli gelişmeye sahip olmadığından, siyasi konumları güven vermediğinden ve dünya pazarıyla birtürlü entegre olamadıklarından, aynı zamanda sürekli nakit sıkıntısı çeken bir topluluk haline geldiklerinden ötürü, bu piyasadaki öncü rollerini aşağı çekmiş durumdalar. Tüketiciler bu noktada çeşitli tedbirler alıyorlar. Mesela bu tedbirlerden bir tanesi, ÖTV ve KDV. Türkiye'nin 2002 yılında petrolden almış olduğu ÖTVve KDV, ithalatıyla ödemiş olduğu döviz miktarından 4 misli fazla. Yani 4 milyar dolarlık bir ithalat yapıyorsak 15 milyar dolar civarında ÖTV ve KDV toplayabiliyoruz. Demek ki sizin dış borcunuz olmasa, birtakım borçlarınızolmasabununla önemli birarz güvenliği sağlayabilirsiniz. Önemli bir para. Normal şartlarda, gelişmiş ülkeler, burada birikmiş olan fondan çok yararlanıyor ve dünya siyasetinde haraket kabiliyeti oluşturuyorlar. Nitekim yine onların rakamlarına bakarsak, OPEC yılda 850 milyar dolarlık bir para topluyor ve bunu da nakit olarak toplayamıyor. Ama bu diğer ülkeler, kendileri üretmediği halde yılda 1 ,3 trilyon dolar gibi bir rakamı ÖTV ve KDV'den toplayabiliyorlar. Yani, dünyada enerji ile ilgili bir siyaset felsefesi var ve o felsefede tüketiciler hakim iç piyasaya yakından bakmak lazım. Dünyayla entegre olurken kendimiz de politikalar üretebilecek duruma geleceğiz, birtakım tedbirler alacağız. Elektrikle olan meseleye baktığımız zaman görüyoruz ki kemikleşmiş birtek alıcı vetek satıcı sorunu var. Bu yöntemi nasıl çoksatıcı ve alıcı haline getirebileceğiz? Bu yönde çıkarılmış olan yasa yeterli midir? EÜAŞ Termik Santrallerden aldığı ucuz enerji ile yüksek fiyatla doğal gaz santrallerinden aldığı enerjiyi birleştirecek, EÜAŞ'in santralleriyle, özel sektörsantrallerini birleştirecek ve TETAŞ bunları halka paçal yapıp 5 cente verecek deniliyor. Yasada böyle bir husus var. Bu, EÜAŞ'ın elinde bulunan santrallerin özelleşmesini engelleyen bir hadise. Genel olarak halka ucuz elektrik satalım derken ve hem üretimi hem de tüketimi özelleştirelim derken böyle bir handikapın içersindeyiz. Bunu nasıl çözümleyeceğiz? Bu konuda hem sivil toplum örgütlerinin ve enerji sektörünün ileri gelenlerinin kafa yorması, hem de bu yasada nasıl bir tadilat yapmamız gerekeceği belirlenmeli. Ben, doğrusu bu yönde öneriler bekliyorum. Hukukçu değilim ama bu beni rahatsız ediyor. BOTAŞ için de aynı şey geçerli. BOTAŞ şimdi hisselerini devredemiyor. Başka biri enerji de getiremiyor. Çünkü daha ucuz getirecek, o zaman BOTAŞ'ınkini kimse almayacak. BOTAŞ'ı da özelleştirmemiz lazım. Bu problemleri çözmediğimiz takt i rde, halka daha ucuz enerji vermenin yolunu bulamayız. Rekabeti sağlamadan, ucuzluğu sağlayamayız. ikili anlaşmalarpazarmodelinde, bir şebekenin kullanımı hadisesi var. Bu modelin çalışması için firmaların üretim ve dağıtım açısından düzenlemeyetabi olup bunların lisanslarını almaları gerekiyor. Sonra üretim ve tüketim maliyetler i ni yansıtan bir fiyatlandırmanın yapılması gerekiyor. Bütün bunları biraraya topladığımız zaman sürekli, güvenli, ucuz enerjiyi halkımıza verme imkanı olabilir. Üretici tüketiciye, tüketici üreticiye muhtaç. Ayrıca enerji evrensel bir kavram. O bakımdan Türkiye'nin çok yanlı, her an arz elastikiyetini sağlayacak ve öz kaynaklarımızı da hareket haline getirmek suretiyle ciddi politika ürettiğimizde arz güvenliğimizin artacağı kanaatindeyim."
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=