Üretim faaliyeti için lisans verilen tesislerden 140 MW kurulu güce sahip 1 2 adet tesis işletmeye geçmiştir. Lisans verilen başvurular için öngörülen !ermin süreleri itibarıyla yaklaşık 350 MW düzeyinde bir kurulu gücün bu sene içerisinde, yaklaşık 500 MW düzeyinde bir kurulu gücün ise 2005 yılında devreye alınması öngörülmüştür. Diğer taraftan, serbest piyasaya olan güvenin çok açık bir göstergesi olarak, toplam 443 MW gücündeki 9 üretim tesisi için tüzel kişiler Yap-İşlet-Devret modeli kapsamındaki mevcut sözleşmelerinden feragat ederek rekabet ortamında faaliyet göstermek üzere lisans başvurusunda bulunmuşlardır." Elektrik enerjisi sektörünün serbestleştirilmesi için özelleştirmenin önemli bir araç olduğunu hatırlatan Günay, reform sürecini yavaşlatan ve çözümünde güçlük çekilen birçok konunun özelleştirmelerin gerçekleşmesinden sonra süratle çözüme kavuşacağını söyledi. Ancak kamu üretim ve dağıtım varlıklarının özelleştirilmesi konusunda, aradan yaklaşık 3 yıllık bir süre geçmiş olmasına rağmen ilerleme kaydedilemediğini vurgulayan Günay, "gelinen aşamada kamu işletmeciliği verimsizliğinin oluşturduğu ilave maliyetler tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır. Bu verimsizlik nedeniyle mevcutkapasite bile optimum düzeyde kullanılamaz hale gelmiştir. Bu yüzden sektör temsilcileri ivedilikle bir özelleştirme programının uygulamaya koyulmasını beklemektedir" dedi. Günay konuşmasını şöyle sürdürdü: "Hemen belirtmeliyim ki özelleştirme konusunda Sayın Enerji Bakanımızın Başkanlığında ilgili kuruluşlar bir araya gelmiş ve özelleştirmenin ivedi olarak yapılması hususunda mutabık kalınmıştır. Ancak ne yazık ki tüm bu yaşananları göz ardı eden, tam tersine hala merkezi planlamadan 'önemli yararlar' uman, piyasa oluşumunu yıllar sonrasına ertelemek isteyen anlayışların varlığına da tanık oluyoruz. Bu anlayış, kamunun ekonomiyi yakından ilgilendiren alanlardaki faaliyetlerinin sonlandırılması ve sadece düzenleyicidenetleyici bir işlev üstlenmesi olarak özetlenebilecek olan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin temel politik tercihleriyle de Hükümet Programı ve Acil Eylem Planı'yla da büyük bir çelişki içerisindedir. Son günlerde basın ve yayın organları vasıtasıyla kamuoyuna da yansıyan bu anlayış, temelde Kanunla öngörülen piyasa modelinin arz güvenliği risklerini bertaraf etmede yetersiz kalacağını iddia etmektedir. Bu iddia ise, Türkiye'nin önümüzdeki 1 O yılda elektrik enerjisi talebinin ortalama yıllık %1 O civarında artacağı; bununla birlikte Kurumumuzca verilen lisansların hayata geçirilmeyeceği varsayımına dayandırılmaktadır. Öncelikle bu iddiada bulunanların 2003 yılı öngörüleri bile gerçekleşmemiş ve 2003 yılı toplam tüketimi beklenenden yaklaşık 1 ,5 milyar kWh daha düşük gerçekleşmiştir. İkincisi, elektrik enerjisi GÜNCEL/ AGENDA depolanamayan bir mal olduğundan, doğası gereği her koşulda arz güvenliği riski taşımaktadır. Bu kamu ya da özel sektörün ağırlığıyla ilintili bir husus değildir. Nitekim, yakın geçmişimizde tamamen kamu mülkiyetinin egemen olduğu koşullarda bile arz güvenliği sorunlarını hep birlikte yaşadık. Üçüncüsü, önümüzdeki 1 O yılda elektrik enerjisi talebinin hangi oranlarda artacağı tartışılması gereken bir konudur. OECD tarafından hazırlanan iktisadi büyüme beklentisi temelli elektrik enerjisi talebi çalışmaları, önümüzdeki 1 0 yılda elektrik enerjisi talebinin yıllık ortalama % 5 düzeyinde artacağını öngörmektedir. Bu yaklaşımın aşırı karamsar bir tablo ortaya koyduğu düşünülse bile 2001-2002 yıllarında hazırlanmış olan elektrik enerjisi talep serisinin gözden geçirilmesini zorunlu kıldığını düşünüyorum. Son olarak, Kurumumuzdan lisans alan projelerin hayata geçirilemeyeceği varsayımı ise serbest piyasa ekonomisine inançsızlığın ve özel sektör dinamizmine güvensizliğin dışavurumudur." EPDK Başkanı Günay, konuşmasında doğal gaz piyasasıyla ilgili görüşlerini şu sözlerle dile getirdi: "Doğal gaz dağıtım lisansı ihaleleri, ithalat sözleşmelerinin BOTAŞ tarafından yapılacak devir ihaleleri ve mevcut dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi suretiyle piyasada özel sektörtüzel kişilerinin sayısı hızla artacaktır. Böylece özel sektör dinamizmi, iş yapabilme yeteneği ve finans kaynakları doğal gaz piyasasında da kullanılabilecektir. Bu çerçevede halen doğal gaz kullanmayan şehirler için dağıtım lisansı ihaleleri yapılmaya başlanmıştır. Kurum, bir sene gibi kısa bir sürede 17 dağıtım bölgesi için ihale yapmıştır. Bu ihalelerde mevcut dağıtım şirketlerinin uyguladığı fiyatlara kıyasla oldukça düşük teklifler alınmıştır. Dağıtım lisansı ihalelerinde, tüketicilere en düşük fiyattan hizmet vermeyi taahhüt eden firmanın seçilmesi ve ihalenin şeffafve rekabetçi bir ortamda gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Bugüne kadar gerçekleştirilen ihaleleri kazanan şirketlerin yapacakları toplam yatırım bedeli yaklaşık 287 Milyon ABD Dolarıdır. Bu yatırım özel şirket sermayesi ile yapılacaktır. Böylece kamunun üzerinden, büyük bir külfet olan finansal kaynak bulma yükü kaldırılmıştır. Ayrıca, mevcut kamu tüzel kişileri tarafından yapılmakta olan dağıtım faaliyeti ile ihale sonuçlarına göre özel sektör tarafından yapılacak olan dağıtım faaliyeti karşılaştırıldığında, sadece ilk sekiz yıl için sağlanacaktoplam kamuyararı yaklaşık 880 Milyon ABD Dolarıdır. 4646 sayılı Kanunda öngörülen yapıda doğal gaz piyasasındaki rekabetçi serbest piyasa ortamının tam olarak sağlanması gerekmektedir. Özellikle doğal gazın ithalindeki ve toptan satışındaki BOTAŞ tekeli kırılmadığı sürece piyasanın tam rekabete açılmasından ENERJi & KOJENERASYON OÜNYASI 27
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=