Başlangıçta iyi bir taslaktı. 23, 24, 25 Ocak tarihlerinde Enerji Bakanlığı'nda bir toplantı daha yaptık. Bu toplantı sırasında taslak bizim için kötü bir şekil aldı. Son dakikada eklenen bir maddeyle, üç günlük çalışmaları boşa çıkaran bir hal aldı. Ancak 21 Mart'ta taslak yeniden düzenlendi. En son hali eskilere oranla daha iyi. Teşvik mekanizması, rüzgarın iyi olduğu yerlerde fizible hale geldi. Çok büyük bir patlama yapacak durumda değil. iyinin en düşük hali ya da kötünün iyisi bir yasa diyebiliriz. En büyük fark; toptan satıcı, dağıtımcı ve perakende şirketlere alım zorunluluğu getirildi. Türkiye toplamının yüzde 8'ini yenilenebilir enerji kaynaklarından almak zorundalar. Türkiye'de yaklaşık 150 milyar kWh üretilip, bunun 1 1O milyar kWh'i dağıtılıyorsa, 8-9 milyar kWh yenilenebilir enerji kaynaklarından olacak demektir. Her yıl da tüketimin %8 artacağını hesaplarsak, sürekli artan oranda bir yenilenebilir enerji alınma zorunluluğu getirildi. Fiiliyatta perakende satış şirketi fazla olmayacağı için daha çok dağıtım şirketleri bu enerjiyi alacak. Türkiye dağıtım sistemi 22 bölgeye ayrılacak. Kanun taslağına göre Türkiye genelinde EPDK tarafından alıma zorlanacak. Alınmadığı takdirde, para cezasından lisans iptaline kadar yaptırımlar söz konusu olacak. Almanya'da olduğu gibi özel sektör dağıtım kuruluşlarına alım zorunluluğu getirildi. Aslında dağıtımın tamamı devlet tarafından yapılıyor. 25 Ocak'taki toplantıda "kamu bundan muaftır" diye bir madde eklemişlerdi. Kamu muaf olunca geriye bir şey kalmıyor. Özel şirket olarak bir tek Kayseri ve Civarı Elektrik A.Ş. var. Herkes gidip oraya mı satacak? Son taslakta bu madde "kamu 1 Ocak 2006'ya kadar muaftır" şeklinde değiştirildi. Bu durumda kamunun, sadece 2005 yılında alım zorunluluğu yok. 2006'ya kadar özelleştirme işlemleri tamamlanmazsa, kamu 1 Ocak 2006'dan sonra %8 oranında yenilenebilir enerji almak zorunda olacak. Böylece müşteri yokluğu ortadan kaldırıldı. Özelleştirme tamamlanmışsa özel şirketler, özelleştirme tamamlanmamışsa kamu özelleştirilinceye kadar alacak. Bu açıdan iyi oldu. Fiyat yapısında bizim önerdiğimiz alternatiflerden birisi de şu: Rüzgarın ilk yıllarda maliyetleri yüksek. Ancak sonraki yıllarda çok düşük. Biz ilk 8 yıl 3 cent fazlasına satalım, sonra 3 cent libor faiziyle verelim diye öneriyorduk. Bunun gibi çeşitli 1 (�(��f , �,oo��mno� wo�t� ARAŞTIRMA/ RESEARCH öneriler oldu ancak sonunda daha değişik bir yapı ortaya çıktı. İlk 6 yıl ortalama fiyatın yüzde 20'si kadar bir artış getirdiler. Bu da yaklaşık olarak 7 dolar cent civarında bir rakama tekabül ediyor. Daha sonra 5.8 cent civarında bir rakama geriliyor. Tabii bu rakamlar değişken. Sabit bir fiyat yok. Banka açısından bu bir belirsizliktir. Türkiye'nin toptan fiyatına bağlandı. Ama Türkiye'nin toptan fiyatında büyük bir düşme beklenmiyor. Hatta artma olabiliyor. Tüketici fiyatına bağlansaydı daha riskli olabilirdi. Dağıtımın özelleştirilmesinden sonra tüketici fiyatları bugün 9.75 US cent, doların değer kaybetmesi, TL'nin değer kazanmasıyla 9.75 US cent şu anda. Ama dağıtım ve doların dengelenmesiyle bu rakam aşağı çekilebilir. Eğer buna bağlanmış olsaydı, proje 3 üncü yıldan sonra fizible olmayabilirdi. Toptan satış fiyatına bağlamak daha istikrarlı bir yapı oluşmasını sağlayacak. Fiyat mekanizmasında getirilen, ilk önce 7 cent, ondan sonra 5.9 cent, şirketleri epey zorlayacak. Rüzgarı az olan yerlerde bunu kurmak hayal. Yani geri dönüşümü 18-20 seneyi buluyor. Hiçbir yatırımcı bunu yapmaz. Rüzgarın çok iyi olduğu bölgelerde bu fizible. Bizim için fizible bir yapı. Çünkü biz zaten ölçümlerimizi yaptık, projelerimizi imzaladık, fabrikamızı kurduk. Ama sıfırdan başlayan için düşündürücü bir yapı. Tasarı bu haliyle yasalaşırsa, rüzgarda limitli bir yatırım olacak. Burada en büyük olay, kredi konusu. Yabancı bankalarla da görüşmelerimiz var. Onlara bu konuda reaksiyonlarının ne olabileceğini sordum. Onların tereddüdü şu noktalarda oluyor; birincisi, eskiden Hazine garantisi, devlet garantisi vardı; şimdi özel sektör. Her ne kadar şirketlere alım zorunluluğu getiriliyorsa, cezai koşullar getiriliyorsa, "şirket battım" derse kimsenin yapabileceği bir şey yok. O şirketin boşluğunun doldurulması yaklaşık 1 yıllık bir süreyi bulabilir. Türkiye'de bazen öyle hukuk çıkmazları yaşanıyor ki... Müşteri almak zorunda, ancak alacak gücü yok. Yerine de kimseyi koyamıyorsunuz. Bu tür olaylar Türkiye'de oluyor. Bu durum müşteri yokluğuna sebep olabilir. Çok güçlü bir müşteri olması gerekiyor. Türkiye'de ne kadar sermaye var ki, güçlü müşteri oluşabilsin? Müşteri açısından soru işaretleri var. Bir de Hükümetin "yap işlet devretleri iptal edeceğiz" açıklamaları, güveni zedeleyici unsur oluyor. Hem anlaşma yapıyorsunuz, birkaç yıl sonra anlaşmaları iptal ediyorsunuz. 5 sene sonra başka Hükümet gelir ve "bu kanunu iptal ettim" diyebilir. Dünyada hukuk hiçbir zaman geriye işlemez. Kişiye verilmiş haklar, kişinin lehine yorumlanır. Devletin hakları geriye doğru işler. Ama Türkiye'de maalesef kazanılmış kişisel haklar iptal edilebiliyor veya bunun yapılabileceği konu ediliyor. Bu bile yabancı yatırımcıları tedirgin etmeye yetiyor, duruma olumsuz gözle bakıyorlar. Yabancı yatırımcıları ikna etmek zorlaşıyor. ENERJi & KOJENERASYON OONYASI 65
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=