2020 yılı için yaptığımız projeksiyonlarda mevcut yerli kaynaklarımızın tamamını kullansak dahi açık meydana gelecek. Meydana gelen açığı karşılamak için, ya kömür ithal edeceğiz, ya doğal gaz almaya devam edeceğiz ya petrol alacağız ya elektrik satın alacağız ya da nükleer enerji ile bunu yapacağız. Düşündüğümüz B planında yatırım türlerinde mümkün olduğu kadar ekonomikliliğinin yanında kaynak çeşitliliği, çok önemli. Burada bir ülkeye, bir çeşide ve bir türe bağımlı kalmaması çok önemli. Onun için bunu biz paket şeklinde düşünüyoruz. Burada önceliğimiz çevreye uyumlu olan, yenilenebilir ve yerli kaynaklara ağırlık verme. Hatta burada doğal gaz bile temiz bir yakıt olmasına rağmen, biz bunu elektrik üretmekten ziyade daha çok şehir ısıtmasında kullanılmasını düşünüyoruz. Bununla ilgili olarak da yaptığımız çalışmada yenilenebilir enerji başta olmak üzere yerli kaynaklara ağırlık veren bir enerji modeli ile beraber daha önce bahsettiğim 5'Ii sütun vardı. Şuanda bizim enerjimiz birbirine eşit olmayan üç sütun üzerinde duruyor. Başta doğal gaz, hidrolik ve kömür. Bizim düşündüğümüz sistemde ise 5'Ii bir sütun var. Diğer tüm Batılı ülkelerde olduğu gibi. Bu da hidrolik, kömür, doğal gaz, nükleer ve yenilenebilir enerji. Ama burada yenilenebilir belki bir miktar daha azdır. Yenilenebilir yüzde 15 kadardır, buna karşılık da kömür yüzde 25 oluyor. Dolayısıyla üç tane 20, bir 25, bir de 15'ten oluşan 5'Ii bir sistem öngörüyoruz. Böyle bir sistem daha dengeli bir geleceği oluşturuyor. Ama bunun yanında tabii ki elektrik ithalatı da söz konusu olabilir. Bu tamamen yatırım planlamamız içinde özel sektörün ilgili göstermemesi halinde düşündüğümüz bir düzenleme. Buna isterseniz B planı da diyebiliriz. Bu kaynak çeşitliliği içinde nükleer enerjinin yeri ne olacak? Yaptığımız çalışmalarda yüksek senaryo dediğimiz bir senaryo var. Bu senaryoda bizim şuandaki yaptığımız hesaplamalara göre (yeni kaynaklar bulduğumuz takdirde tabii ki değişebilir. Yani yeni linyit kaynakları bulursak, su kaynakları mevcuda ilaveten tespit edersek o zaman değişebilir) biz 2020 yılında 54 bin MW'lık yeni bir yatırıma ihtiyaç duyulacağını öngörüyoruz. Yani 2020 yılında 499 milyar kWh'lik bir enerji talebinin olacağını düşünüyoruz. Bunu karşılayabilmek için de 54 bin MW'lık kurulu gücün olması lazım. Bunun için de yaptığımız hesaplara göre 4 bin 500 MW'lık nükleer enerji yatırımının olması gerekir. Bu da ister üç tane olabilir ister tek başına bir tane yapabilirsiniz. Ama burada bizim düşündüğümüz miktardır; 4 bin 500 MW'tır. Bu miktarı daha küçük parçalara bölerseniz teknoloji transferi yapma imkanınız olur. Birinciyi mümkün olduğu kadar dışarıdan alırsınız, ikinciyi yaparken yerlilik oranını artırırsınız, üçüncü de bunu daha da artırırsınız. Bunu üç değil dört parçaya da bölebilirsiniz. Bu SÖYLEŞİ / INTERVIEW bir optimizasyon meselesidir. Çoğu kere yanlış anlaşılıyor. Düşündüğümüz hesaplamalara göre 2012 yılında bir tanesinin devreye girmesi gerekiyor, 2014'te ikincisinin eğer üç tane düşünürsen iz ondan sonra da 2015 yılında üçüncüsünün girmesi gerekiyor. Ama bu planlamadır. Bu planlamayı tabii ki bu yatırımı yapmak isteyenler değiştirebilir, yeniden gözden geçirebilir. Bunu yapmazsak ne olur? 2020 yılı için yaptığımız projeksiyonlarda mevcut yerli kaynaklarımızın tamamını kullansak dahi açık meydana gelecek. Meydana gelen açığı karşılamak için, ya kömür ithal edeceğiz, ya doğal gaz almaya devam edeceğiz ya petrol alacağız ya elektrik satın alacağız ya da nükleer enerji ile bunu yapacağız. Bugün dünyada 441 santral var. 31 tanesi inşa ediliyor ve üstelik Fransa'da, Finlandiya'da yani birçok ülkede bunlar yaygın bir şekilde kullanılıyor. Japonya'da dahi nükleer enerji kullanılıyor. Japonya bir deprem ülkesi ve atom bombası faciasını yaşamış bir ülke. Komşularımızda çalışan nükleer santraller var. Önlemi alı ndıktan sonra bir problem yok. Kaldı ki bu bir nükleer santral alma meselesi değil, bu bir nükleer enerji programı. Bu programın tarımda, mühendislikte, tıpta kullanımı var. Olay, bir santralin bir yerden alınıp bir yere taşınması değil. Bu şekilde bakmamak lazım. Türkiye'nin nükleer teknoloji ile bir şekilde tanışması lazım. Zaten nükleer teknoloji ile Türkiye çoktandır TAEK vasıtasıyla tanışıyor. Bugün Küçükçekmece'deki jeneratör olsun, TAEK gayet bilinçli bir şekilde çalışmalarını sürdürüyor. Burada en ufacık bir tereddüt yok. Türkiye'de belli bir hassasiyet var. Türkiye bu işe sıfırdan başlamayacak. Bizim yaptığımız planlamada nükleer enerjiye yer var. Ama özel sektör 4 bin 500 MW'lık ihtiyacı kömürle sağlarım derse veya varsa imkanı doğal gaz getiririm derse gayet tabii ona karışacak halimiz yok. Bakanlık olarak burada düzenleyici bir konuma geçiyoruz. Üretim de dağıtım la birlikte özelleşeceği için bundan sonraki yatırımları özel sektör yapacak. Yapamaz ise biz yapacağız. Özel sektör de belki böyle bir yatırımı tercih edebilir. Çünkü sonuçta özel sektör yatırımcısı da yaptığı yatırım kısa sürede geri dönmesini ister. Sadece serbest piyasa koşullarında kendi müşterilerini bulmak zorunda kalacakları için bir endişe duyulabilir. Türk özel sektörünün bu kadar büyük ölçekli bir yatırımı yapacak finansal kaynakları mevcut olmayabilir. "Kojenerasyon: Yüksek Verim, Temiz Çevre, Enerjide Yeniden Yapılanma" ♦ ENERJİ & KOJENERASYON DÜNYASI I 27
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=