Enerji ve Çevre Dünyası 38. Sayı (Kasım-Aralık 2005) / Energy & Cogeneration World - Enerji & Kojenerasyon Dünyası

GÜNCEL / AGENDA ciddi ve bilimsel verilere ihtiyaç olduğunu ifade eden Hisarcıklıoğlu, "Eğer birkaç sene sonrası için projeksiyonlarımızı belirleyemiyor, sonuçları bilimsel esaslarla birleştiremiyorsak, yapılan çalışmalar da sonuçsuz kalacaktır. Bu nedenle iklim değişikliği konusu üzerinde ciddiyetle çalışılması ve düşünülmesi gerekir" dedi. Çevre konusunun Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinde en önemli başlıklardan birisi olduğunu ve tüm işletmeleri yakından ilgilendirdiğini hatırlatan Hisarcıklıoğlu, iyi bir hazırlık çalışması yapılmadığı takdirde sonuçlarının tüm işletmelere zarar verebileceği uyarısında bulundu. Sanayicilerin AB pazarında rekabet şansını arttırması için de mutlaka çevreyle ilgili standartları sağlaması ve kurallara uyması gerektiğine işaret eden Hisarcıklıoğlu, "İşletme yöneticileri, çevreye yapılan harcamalara, uluslararası pazarda yaratacağı avantajlar açısından yaklaşmalıdırlar. İşletmeler, çevreye yatırım yaptıkları oranda pazar paylarını arttırma şansı elde edeceklerdir. Halihazırda çevreyle ilgili bir çok kısıtlayıcı unsurların var olduğu, firma ya daülke bazında ticarete yönelik engellerle karşılaşmamızın ekonomiye büyük darbe vuracağı unutulmamalıdır. Ülkemizde ken di sorununu çok iyi analiz ederek gerekli çözümleri üreten, teknolojiyi uygulayabilen sanayicilerimiz vardır. Lakin bunların sayısı çok az. Bugün Türkiye'de yaklaşık 235 bin adet üretici bulunmaktadır. Ancak bunların sadece bin kadarı AB müktesebatı ile tamamen uyumlu üretim yapabilmektedir. Demek ki, müzakere süreci aynı zamanda 234 bin firmamızın kaderini belirleyecektir" diye konuştu. Kyoto Protokolü'nin, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin de vamı niteliğinde olduğunu ve bu yıl yürürlüğe girdiğini anlatan Hi sarcıklıoğlu, protokol ile enerji üretimi, sanayi, ulaştırma, tarım, atık gibi iklim değişikliğine yol açan sera gazlarının azaltılmasına yönelik mekanizmalar oluşturulduğunu bildirdi. Türkiye'nin Kyoto Protokolü'ne henüz taraf olmadığını hatırlatan Hisarcıklıoğlu, "An cak, bizim dışımızda tüm Avrupa Birliği üye ve aday ülkeleri bu protokolü imzalamışlardır. Bu nedenle protokol AB katılım müzake relerinde gündeme gelecek ve sürecin en önemli kalemlerinden biri olacaktır. Kyoto Protokolü iyi müzakere edilmezse ülkemiz açı sından çok büyük finansal kayıplara yol açacak unsurlar içermektedir. Büyüyen ve büyümesi de gereken sanayimizin bu protokolden olumsuz etkilenmemesi için ilgili tüm kesimler ödevine iyi hazırlanmalıdır" şeklinde konuştu. Hisarcıklıoğlu, Türkiye'de halen yılda 213 milyon ton karbondioksit emisyonu üretildiğini belirterek, bu üretimin 2023 yılında 450 milyon tona ulaşacağı tahminleri yapıldığını söyledi. Kyoto Protokolü'nün OECD ülkelerinin emisyon miktarını 1990 yılı seviyesi ile sınırladığını, Türkiye'nin 1990 yılı rakamı olan 130 milyon ton sınırına dönüşünün ise imkansız olduğunu ifade eden Hisarcıklıoğlu, "Türkiye, eğer Kyoto Protoko lü'nü tartışmadan kabul edecek olsaydı yılda 1 .6 milyar Euro'luk emisyon payı almak zorunda kalacaktı. Bu durum olayın ve müzakere sürecinin ne kadar önemli olduğunun gösterge lerinden biridir" dedi. UNDP Daimi Temsilcisi Simonsen: İklim değişikliğinden en çok gelişmekte olan ülkeler zarar görüyor Birleşmiş Milletler UNDP Daimi Temsilcisi Jakop Simonsen de, iklim değişikliğinden en çok gelişmekte olan ülkelerle bu ülkelerde yaşayan en yoksul kesimlerin zarar gördüğünü belirtti. Simonsen, iklim değişikliği tehdidinin, 2000 yılının Eylül ayında New York'ta Birleşmiş Milletler'de yapılan "Binyıl Zirvesi"nde dünya liderlerince kabul edilen ve 2015 yılına kadar yoksulluğun yarı yarıya indirilmesini ve tüm dünyada refahın yükseltilmesini öngören binyıl kalkınma hedeflerine ulaşılmasına da sekte vuracak kadar büyük olduğunu vurguladı. Hızla meydana gelen iklim değişikliğinin çevresel kaynakların kaybını hızlandırırken, bu bağlamda yoksulluğun azaltılması, hastalıklarla mücadele ve çevrenin sürdürülebilir kılınmasını hedeflerine ulaşmayı daha da zorlaştırdığını belirten Simonsen, "1991 ve 2004 yılları arasında UNDP'nin sadece iklim değişikliği faaliyetlerine dünya çapında harcadığı para 1.84 milyar dolara ulaştı" dedi. UNDP'nin Türkiye'de çok sayıda ulusal ve uluslararası kurumla bu kurumların kalkınma mücadelelerinde pratik çözümlere ulaşması için yakın ortaklıklar kurduğunu ifade eden Simonsen, çevre ve sürdürülebilir kalkınmaya yönelik yerel stratejilerin geliştirilmesi çerçevesinde yerel toplulukların ve halka yakın örgütlenmelerin korunmasını ve diğer ekolojik kaynakların sürdürülebilir yönetimini desteklediklerini bildirdi. UNDP'nin Türkiye Temsilciliği'nin özellikle kırsal alan uygulamalarında geleneksel ısınma yöntemlerine alternatif olarak sürdürülebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik ettiğini dile getiren Simonsen, "Örneğin iklim koşullarının oldukça çetin olduğu Doğu Anadolu Bölgesi'nde gerçekleştirilen pilot proje ile jeotermal enerjinin seraların ısınması amacıyla kullanılabileceği ortaya kondu. UNDP 1993 yılından bu yana Türkiye'de kalkınma küresel programının küçük ölçekli çevre fonunu da yürütüyor. Türkiye'nin Mayıs 2004 tarihi itibariyle BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne taraf olması ile Küresel Çevre Fonu, Türkiye'deki desteğini iklim değişikliği alanını da kapsayacak hale getirdi. 420 bin dolar değerindeki hibe fonuyla destek verilen proje kapsamında Türkiye'nin BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin sekreteryasına sunacağı birinci ulusal bildirimi hazırlamasına yardımcı olacağız. Sözleşmeye imza atan tüm ülkeler yaklaşık her iki yılda bir ulusal bildirim raporlarını sekreteryaya sunmak durumunda. Bu raporlar vasıtasıyla taraf ülkelerin sözleşmeye yönelik uygulamaları izleniyor. Diğer ülkelerin çoğu ikinci hatta üçüncü ulusal bildirim raporunu sunmuş olmakla birlikte Türkiye henüz birinci ulusal bildirim hazırlıklarını yürütüyor. Küresel çevre fonu destekli proje kapsamında iklim değişikliğinin potansiyel etkileri ile birlikte Türkiye'nin 2020 yılına kadar olan emisyon projeksiyonlarının, alternatif enerji kaynakları senaryolarının ve emisyonların azaltılmasına yönelik alınacak önlemlerin analizlerinin yapılması hedefleniyor. Proje ile ayrıca yerel uzmanlıkların gelişmesi ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi amaçlanıyor" diye konuştu. t ENERJİ & KOJENERASYON DÜNYASI . KASIM/ ARALIK 2005 ♦ -33 -+--------------�= "AB'ye Giriş Sürecinde Türkiye'de Kojenerasyon-Yeni Gelişmeler"

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=