ARAŞTIRMA / RESEARCH çok daha yüksek oranlarda arttı. Aynı rapora göre, insan kökenli sera etkisinin oluşumunda karbondioksitin payı % 55'ten fazla, metanın % 20, kloroflorokarbonun % 18, nitrozoksitin % 5, ozonun ise % 2'dir. v ın ın � ro m o � N M v ın ın � ro m o oo oo oo oo oo oo m m m m m m m m m m o Yı l lar Grafik 1. Atmosferde metan gazı artışındaki değişim miktarları Grafik 1.'de 1 984 ile 2000 yılları arasında atmosferde bulunan metan gazı miktarlarının artışındaki değişim gösterilmektedir. 1990' 1 1 yıllara kadar daha lineer sayılabilecek bir artış varken 1990'1 1 yıllardan sonraki değişim daha dalgalı bir özellik arz eder. 1750 1725 R 1700 S 1575 i5�1650 1625 vının�romo�NMvının�romo oooooooooooommmmmınmmmmo Yıllar Grafik 2. Atmosferde bulunan metan gazlarının yıllara göre değişimi (www.epa.gov) Grafik 2.'de atmosferde bulunan metan gazı miktarının yıllara bağlı olarak değişimi verilmiştir. Grafikten de görüleceği gibi artış eğiliminde bir azalma söz konusudur. 1980'Ii yıllarda iklim değişikliğinin daha hissedilir boyutlara ulaşması ile enerji, ekonomi ve çevre birlikte değerlendirilme ye başlandı. Enerji, ekonomi ve çevre gereklerinin geliştiği sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının öne çıktığı 80'Ii yıllardan sonra bu yaklaşım daha geçerli bir gereklilik olarak büyük önem kazanmıştır. Bugün enerji kullanımının olduğu her alanda 3E (Energy, Economy, Environment) yaklaşımı olarak adlandırı lan bu yaklaşım bir zorunluluk gibi algılanmaktadır. İklim değişik liklerinin bazı sınırlamalar ve düzenlemeler getirilmesi gerekliliğine yol açması ile birlikte enerji-ekonomi-çevre dünya ölçeğinde ele alınarak çeşitli modeller, yaklaşımlar ve zorunluluklar ortaya çıkmıştır. Bu itibarla Rio de Jenario ve Kyoto'da düzenlenen dünya ölçekli toplantılar ile atmosfere verilen emisyon ve çevre kirliliğine ilişkin düzenlemeler ve zorunluluklar getirilmiştir. Günümüzde dünyadaki elektrik üretiminin % 36'sı kömürden karşılanmaktadır (WCI). Bu nedenle, linyitin elektrik enerjisi üretiminde kullanılmasında, yeni ve verimli sürdürülebilir enerji sistemlerinin ve teknolojilerinin uygulanması önemlidir. Elektrik üretiminden kaynaklanan CO 2 emisyonları, yeni ve verimli tekno lojilerin uygulanması ile % 25 ya da daha fazla azaltılabilmektedir (IPCC, 1996). Kömürle birlikte son 20 yılda doğalgaz kullanımın da önemli bir artış görülmektedir. Bu artış doğalgazın karbon içeriğinin düşük olması sebebiyle enerji üretiminden kaynaklanan karbondioksit alımlarındaki artışın eğilimini düşürmüştür. Dünyada olduğu gibi ülkemiz için de kömür kullanımından kaynaklanan emisyonların sıfırlanması yakın dönemde mümkün gö rülmemektedir. Bu sebeple kömür esaslı elektrik üretimi yapan santraller için iyileştirmeler düşünülmesi gereken bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple dünyada ve Türkiye'de bu üretim şeklinin devamından yana bir eğilim vardır ve uzun bir dönem devam etmesi söz konusudur. Gelişmiş teknolojilerde, verimliliğin yüksek olması, birim elektrik enerjisi üretimi için kul lanılan yakıt miktarını düşürmekte ve dolayısıyla, birim elektrik enerjisi başına düşen CO 2 emisyonlarının azalmasına neden olmaktadır. Elektrik enerjisi üretiminde, verimliliğin % 1 artırılması, emisyonlarda % 2-2,5 dolayında bir azalma sağlayabilmektedir. İleri kont rol yöntemleri, karbon ayrıştırma teknikleri, geliştirilmiş gaz tür binleri, kojenerasyon, atmosferik akışkan yatak, basınçlı akışkan yatak yakma teknolojileri, bütüncül kömürve sıvı yakıt gazlaştırma birleşik çevrim, süper-kritik ve ultra süper-kritik santraller, bu gelişmiş teknolojilerden bir kaçıdır. Yenilenebilir enerji kaynağı olarak adlandırılan, son 20 yıldır gündemden düşmeyen ve önümüzdeki dönemde de enerji üre tim ve kullanım değişimindeki temel yönelim alanı olarak nite lendirilebilecek enerji üretim yöntemleri ve araçları önemli bir açılım olarak görülmektedir. Bu yenilenebilir enerji kaynakları güneş, rüzgar, hidrolik, jeotermal, deniz dibi akıntı ve biyokütle ener jilerinden oluşmaktadır. Hidrojen enerjisi olarak adlandırılan enerjinin önemli bir kullanım alanına haiz olacağı öngörülmektedir. Ancak bu enerji çeşidi diğer enerji üretim yöntemlerinin bir ürünü özelliğindedir. Bu bakımdan bir enerji kaynağı olarak değil de bir enerji taşıma ve kullanım biçimi olarak ayırmak gerekir. Boyutu itibariyle problemin tam olarak çözümünü mümkün kıl mamasına karşın yenilenebilir enerji uygulamalarının yaygın laşması emisyonları belirli bir oranda azaltabilecek ve problemin kaynağına yönelik bir yaklaşım olarak görülüyor. Ancak, bugün için bu çözüm yolunun yaygınlaşmasına ilişkin düzenle meler gerekmektedir. Enerji Sektöründen Kaynaklanan Sera Gazı Emisyonları 2.1. co 2 Emisyonları Bilindiği üzere sera gazı emisyonlarının çok büyük bir bölümü enerji sektöründen kaynaklanmakta olup, artan enerji tüketimine paralel olarak emisyon değerleri de artmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye genelinde, birincil enerji kullanımından kaynaklanan top lam CO 2 emisyon değerleri 1990 yılında 127.2 Milyon ton iken 2003 yılında bu değer 213 Milyon tona ulaşmıştır. ENERJi & KOJENERASYON OÜNYASI • NiSAN 2006 • -5 -0 -+=====================::::::::::===-...:cc..-====:::::::::::: ===--======== "- "AB'ye Giriş Sürecinde Türkiye'de Kojenerasyon-Yeni Gelişmeler"
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=