acele etmeden, en doğru teknolojiyi kullanarak en doğru yere kurdurup bundan yararlanmamız lazım. Dünyanın en yeni santrali bizim olunca, en iyisi de bizim olacak. Sorunların hepsi aşılacaktır. Atık sorununa gelince de insanların aklına hep kamyon kamyon, varil varil atık taşınacağı ve bunların bir yere gömüleceği geliyor. Ama böyle olmuyor nükleer atıklar minik minik tüpler içerisinde ve bundan 30-40 yıl sonra atık oluşuyor. İnsanlar bilmediklerinden, önyargılardan bu yanlış anlaşılmalar. Yeni teknolojiler ve yeni şansların nükleer konusunda değerlendirilmesi kanaatindeyim. Türkiye'de alternatif enerjilerin konumu nedir? Yapılmak istenen veya halihazırda yapılıyor olan yatırımlarla ilgili yorumlarınızı alabilir miyiz? Alternatif enerjilerin sonsuz şekilde üzerine gidilmelidir ama bir tüketici olarak bir düğmeye bastığınızda lambanın yanmasını istersiniz. Bugün jeotermal ile o lambaıa yakmıyoruz henüz. Bugün hiçbirimizin evi güneş enerjisiyle aydınlatılmıyor. Yapmaya kalkarsanız oldukça pahalıya çıkacaktır. Bu araştırmalar pek tabii ki devam etsin, yütüsün ve öyle görünüyor ki bizim kaynaklarımız en fazla yüzde 20 seviyelerine ulaşabilecek. Bu kendimiz için bir emniyet payı olsun. Rüzgarın da üzerine gidelim, güneşin de üzerine gidelim, jeotermal enerjide de zenginiz onu da değerlendirelim. 34 ENERJi DÜNYASI ARALIK 2007 Ama bu zenginiz kelimesini de ayrı bir değerlendirmek gerek sanırım. Tüm bunların üzerine gidilmeli, çalışmalar yapılmalı ancak kurtuluş bu değil. Bunların hepsinin ticari hale gelmesi için 40 yıla ihtiyacımız var. Bir benzin istasyonuna yanaşıp da herhangi bir bitkisel yağdan veya biyokütleden veya farklı yollardan elde edilmiş bir yakıtı arabanıza doldurabilmeniz için ticari anlamda bugünkü fiyata yakın bir anlamda en az 20 yıl gerekiyor. Dolayısıyla çalışmamız gerekiyor. Bu şimdiki problemlerimizi çözmüyor, bu daha sonrası için. Yenilenebilir enerji kaynaklarına taraftarız ama çözüm orada değil. Ülke olarak enerji tasarrufunu sizce nasıl sağlayabiliriz? Sizin önerileriniz nelerdir? Enerji tasarrufu deyimine karşıyım. Bir kere tasarruf dediğiniz zaman insanları baştan kaybedersiniz. Tasarruf değil, 'etkin kullanım'. Ne zaman biz burada bir tasarruf genelgesi yayınlarsak; insanlar kağıtları tasarruf etmeyi, bir tane lambayı söndürmeyi anlıyorlar. İstediğimiz bu değil. Bir işin yapılması gerekiyorsa o iş yapılacaktır. Onun için gereken bütün kaynaklar harcanacaktır. Bundan kaçışınız yok. Ama etkin kullanmak önemli. İşinizden vazgeçmeyeceksiniz, konforunuzdan vazgeçmeyeceksiniz, fonksiyondan vazgeçmeyeceksiniz ve aynı enerjiyle daha çok iş yapacaksınız. Enerjinin etkin veya verimli kullanımı diyerek hareket etmek gerekli. Bunun için enerji verimliliği yasamız çıktı. Dolayısıyla yasal bir zemin oluşmaya başladı. Bunun üzerinde uygnlamaya yönelik çalışmalar da devam eder. Ama Türkiye'de şu an yüzde 25 veya 30 enerji tasarruf potansiyeli olduğu söyleniyor. Gerçekten de var. Ama bunu hiçbir zaman bitiremeyiz çünkü ondan da tasarruf etmek için teknolojiyi yenilemeniz lazım, izolasyon yapmanız lazım, cihazları yenilemeniz lazım. Proseste çok ufak değişiklikler yaparak kazanacağınız yüzde 5 ya da l0'dur. Onun dışındakiler hep yatırım gerektiriyor. Dolayısıyla bizim yüzde 30 enerji tasarruf potansiyelimiz var diyoruz ama Avrupalı diyor ki, "biz de yüzde 20 var." Demek ki bu şu demek: Bizden iki kat enerji kullanıyorlar. Bunun sonu yok. Enerjinin etkin kullanımıyla sağlanacak enerjinin bizim enerji ihtiyacımızı karşılayacağı gibi bir hava var. Böyle bir şey yok. Bir, o enerjinin hepsi bir kalemde kazanılmıyor. O yüzde 20'yi elde etmeniz için belki 5 yıl çalışmanız gerekecektir. İki, siz devam ettikçe arkasından yeni kapasiteler ortaya çıkacaktır. Üçüncüsü ise şu an bizim kişi başı tükettiğimiz elektrik bir medeniyet göstergesidir, Avrupa'ya göre yarılarda. Ama yarın tüketimimiz artacak işte bunu gözden kaçırmamak gerekli. Bizi kurtaracak bu değil! Enerji verimliliği ilerde özendirilecek, üzerine gidilecek ama bu yeni yatırımların gerekmediği anlamına gelmiyor. Bu önemli bir ayrıntı. ■
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=