dönemde dünya lideri olan İngiltere'ye artık başkaldırıyordu. Bunun için de topraklarında bulunmayan petrole bir şekilde erişmesi gerekiyordu. O zaman Ortadoğu'da petrollü olduğu bilinen yerlerden birincisi İran, ikincisi de Mezopotamya, yani bugünkü Irak topraklarıydı. İran, Avustralya kökenli bir İngiliz olan William Knox D'Arcy tarafından 1901 'de ele geçirildiğinden, geriye Osmanlı'nın Musul-Kerkük'i.i kalıyordu. Alman Kayzeri II. Wilhelm sırf bunun için 1889 ve 1898'de tam iki kez İstanbul'u ziyaret etti. Bu, tarih boyunca Osmanlı payitahtına Avrupalı bir imparator tarafından yapılan ilk ziyaretti. Önceden, "Ti.im doğu toprakları bir tek Pameronyalı askerin kemikleri kadar değer taşımaz" diye düşünen Almanlar artık fikir değiştirmişlerdi. Kayzer'in asıl amacı, Agahta Christie'nin romanlarına da konu olan "Orient Express"in İstanbul'dan Bağdat'a kadar uzatılmasıydı. Musul ve Kerkük'ü geçerek Bağdat'a kadar uzanması düşünülen bu hat, meşhur "Bağdat Demiryolu"ydu. Bağdat Demiryolu projesinin en önemli maddesi de, hattın iki tarafında bulunan 20'şer kilometrelik arazideki her ti.irli.i maden ve ormanın işletmesinin imtiyazının Alman demiryolu şirketine verilmesi yönündeydi. Bu proje, 1903 yılında imzalandı ama özellikle petrol imtiyazları kısmı çeşitli sebeplerden dolayı başarılı olamadı ve 1907 yılında iptal edildi. Bu dönemde Osmanlı'nın başında bulunan Sultan II. Abdülhamid ise Almanların gerçek niyetini çok iyi biliyordu. Hatta sırf petrolü koruması altına alabilmek için II. Wilhelm'in ziyaretlerinden hemen önce birer irade çıkararak Musul ve Bağdat vilayetlerindeki petrolü I-Iazine-i Hassa'ya devretmişti. Ayrıca bölgeyi uzmanlarına incelettirerek haritalarını da yaptırmıştı. Bir tarafta dünya lideri İngiltere, diğer tarafta ona İngiliz Savaş Gemilerinde Dönüşüm başkaldıran Almanya ile komşumuz Rusya'yla ilişkilerini de oldukça iyi ayarlıyordu. Osmanlı bu i.iç devletin arasında sıkışmış bir vaziyetteydi. Abdi.ilhamid'in genel politikası bu i.iç devleti de ayrı ayrı idare etmek şeklindeydi. Bu politikasını kendi sözleriyle şöyle ifade ediyor: "Niyetim Almanya ile birlikte olmak değil; birlikmiş gibi görünerek ittifakımı, dünya denizlerinde hakim devlete pahalı satmaktı." Mescid-i Süleyman Petrol Keşfi Şimdi özetlemeye çalışırsak, İngiltere dünya lideri ama ne kömürdeki üstünlüğünü koruyabiliyor ne de onun yerine geçecek olan petrole sahip. Almanya ise müthiş bir atağa geçmiş, bir yanda donanmasını güçlendirirken diğer yanda petrol peşinde. İşte tam bu sırada William K.nox D'Arcy 1 901 'de eline geçirdiği İran'da hızla petrol arıyor. D'Arcy'nin 7 yıllık zorlu mücadelesi başarıyla sonuçlanıyor ve 26 Mayıs 1908'de Mescid-i Süleyman adlı kuyuda günde yaklaşık 60-70 bin varil petrol üreten bi.iyi.ik bir keşif yapılıyor. Hemen ardından da kısaca APOC olarak bilinen Anglo-Persian Oil Company, yani İngiliz-İran Petrol Şirketi kuruluyor. Ortadoğu'da bu ilk petrol keşfinin yapılmasından birkaç yıl sonra Londra'da da önemli değişiklikler oluyor. 1 9 1 1 yılında, İngiliz Donanması'nın başına Winston Churchill getiriliyor ve Churchill, Alman donanmasının hızlı savaş gemileriyle baş edebilmek için 1913 yılında tarihi bir karar alıyor. Bu karar İngiliz donanmasının kömürden petrole geçirilmesi kararıdır. Bu gerçekten inanılmaz riskli bir karardır çünkü İngiltere topraklarında ve sömürgelerinin hiçbir yerinde petrol yoktur. Petrol ihtiyacının birçoğunu Amerika ve Rusya'dan temin eden İngiltere sadece İran'da yeni üretilmeye başlayan petrolü kontrol edebiliyor o da bir vatandaşı sayesinde. İngiltere'ye yeni kaynaklar gereklidir ve o da sadece Osmanlı topraklarında bulunmaktadır. Churchill, o meşhur sözünü tam bu sırada, petrole geçiş kararını onaylamaktan çekinen İngiliz Parlamentosu'nda 17 Temmuz 1913 günü yapıyor: "Safety and certainty in oil lie in variety and variety alone." Yani, enerji güvenliği sadece çeşitlilikle sağlanabilir. Ve sonunda, 1913 yılında İngiliz donanmasına ait gemilerin yakıtı kömürden petrole dönüştürülüyor. Churchill'in donanmanın başına geçtiği 1911 yılındaki dünya petrol üretimine baktığımızda şöyle bir tablo görüyoruz. Amerika Birleşik Devletleri 220 milyon varillik üretimle dünya petrol üretiminin yüzde 63,S'ini elinde bulunduruyor. ENERJi DÜNYASI ARALIK 2007 39
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=