Enerji ve Çevre Dünyası 59. Sayı (Ocak-Şubat 2008)

Makale ■ Enerji Kaynakları Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karşılıklı Bağımlılık Bir Zaruret Cumhurbaşkanlığı Enerji Danışmanı Doç. Dr. Volkan Ş. Ediger'in Enerji Arenası 2007'de gerçekleştirdiği "21. Yüzyılda Enerji Güvenliği" başlıklı sunumu, katılımcıları enerjinin tarihsel sürecinde bir zaman yolculuğuna çıkarmıştı. İlk bölümünü geçen sayımızda yayınladığımız sunumun bu ikinci bölümünde II. Dünya Savaşı sonrası yeni dünya düzeni ve yeni yüzyılda enerji güvenliğinde değişen kavramlara dair Volkan Ş. Ediger'in değerlendirmelerini okuyabilirsiniz. Volkan Ş. Ediger Cumhurbaşkanlığı Enerji Danışmanı Avrupa'nın Enerji Güvenliği: ECSC ve EURATOM II. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra Amerika Birleşik Devletleri, yeni dünya düzenini kurmak için çalışmalara başlayarak, çeşitli girişimlerde bulundu. Bunlardan en önemlisi, Truman Doktrini çerçevesinde tasarlanan Marshall Planı'dır. Haziran 1947'de Harvard Üniversitesi'nde yaptığı konuşmasında, ABD Dışişleri Bakanı General George Marshail, Avrupa ekonomilerini tekrar kalkındırmak için çok geniş kapsamlı bir program önermiştir. Plan'ın temel amacı, savaş sonrasında harap hale geln:ıiş olan Avrupa'nın yeniden tanzim edilmesi ve ekonon:ıik çöküntünün ortadan kaldırılmasıdır. Toplam olarak 13 milyar dolar civarındaki yardımlardan en çok yararlanan ülkeler, şekilde görüldüğü gibi, İngiltere, Almanya ve Fransa'd.ır. Bu yardımdan Yunanistan ve Türkiye'ye ise çok az biı-pay düşecektir. Şimdi Avrupa açısından bakarsak, Truman Doktrini sonrasında ortaya çıkan bu barış ortamı içinde Avrupa'da bir birlik tesis etmeye yönelik gayretleri görüyoruz. Bu gayretlerin temelinde de kesinlikle enerji güvenliği yatmaktadır. Fransız Robert Schuman ve Jean Monet'in uğraşlarıyla 1951 yılında yapılan Paris Anlaşması'yla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu -ECSC: European Coal and Steel Community kurulmuştur. Bu topluluğun temel gayesi Avrupa'nın enerji güvenliğini kömürle temin etmektir. Tabii o dönemde en fazla kömür Almanya'da olduğu için bunun önderliğini de Almanya yapnuştır. Fakat bu girişimde Avrupa Birliği başarılı olamamıştır. Daha sonra 1957 yılında Roma Anlaşması imzalanmış ve Avrupa Atom Enerjisi 50 ENERJi DÜNYASI OCAK/ŞUBAT2008 Topluluğu-EURATOM kurularak, enerji güvenliğini kömürle halledemeyen Avrupa, bu sefer de nükleeri denemiştir. Fakat Fransızların önayak olduğu bu gayretler de başarılı olamamıştır. Özetle; AB'nin kuruluş sebeplerinden biri tanesi enerji güvenliğidir; kömür ve nükleerle enerji güvenliğini oluşturma gayretleridir, fakat ikisinde de başarılı olunmamıştır. Başarısızlığın başlıca nedeni de birlik halinde davranılmamış olmasıdır. Bu politika enerji güvenliği konusunda da maalesef günümüze kadar süregelmiştir. Avrupa'nın bir birlik halinde davranmayıp, her ülkenin kendi enerji sorunlarını kendi çözme çabaları buradan kaynaklanmaktadır. Amerika'nın Enerji Güvenliği 1945 yılından sonra Avrupa, yeni dünya yakıtının petrol olduğunu bence bir süre fark edemen:ıiştir. Ya da fark etmiştir de enerji güvenliğini ABD'ye tam olarak teslim etı11emekte bir süre direnmiştir. Fakat yeni dünyanın 1945 yılından sonra bir petrol uygarlığına doğru gittiği çok açıktıl'. Ayrıca, dünya lideri olan ABD'nin petrol güvenliği artık dünyarnn enerji güvenliği halini almıştır. ABD'nin petrol üretin:ıi ve tüketimine bakacak olursak; 1945 yılından önce üretim tüketimden fazlayken ilk defa 1945 yılından itibaren, tüketim hızla artıp üretim de düşmeye başladığından ikisinin arnsı açılınaya başlamaktadır. Amerika'rnn petrol açısından dışa bağımlılığına bakacak olursak; ilk defa 1945 yılında başlayan dışa bağımlılığın 1970'li yıllarda maksin1uma ulaştığını görmekteyiz. Bu sebeple ABD'nin enerji güvenliği dünyarnn enerji güvenliğiyle paralelleşmiştir. 1998'den sonra ise artık Amerika Birleşik Devletleri'nin petrolde dışa bağımlılığı yüzde 50 sırnrırn geçn:ıiş bulunmaktadır. Yani tüketilen petrolün yarıdan fazlası dışarıdan alınmak zorundadır. Kanımca, 2000 yılından sonraki olayları buraya bağlamak mümkündür.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=