Enerji ve Çevre Dünyası 71. Sayı (Temmuz-Ağustos 2009)

şartnamelerine bunların konmasını sağladı. Türkiye'de ilk Desülfürüzasyon tesisini Manis OSB santralinde anahtar teslimi olarak yapımını üstlendi. Türkiye'de ilk defa NO katalizörleri Samsun Santral- !erinde uyguladı. Türkiye'de ilk defa doğal gaz santrallerinde CO2 tutucu katalizör uygulamasını gerçekleştirdi. Seminerde söz alan Türkiye Kojenerasyon Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Özkan Ağış, Kyoto Protokolünün Türkiye Enerji Piyasasına Etkilerini anlatan bir sunum gerçekleştirdi. Ağış sunumunda, "En zor ve sevimsiz sunumlar, dünyamızı kasıp kavuran atmosferik ve ekonomik olayların sunumlarıdır. Çünkü bu gibi konuların görüşüleceği konferanslara katılanlar, neşeli değil kasvetli konuşmalar bekledikleri için aşık suratla gelirler. Asık suratları düzetmek de konuşmacı ya düşer. İçinde yaşadığımız ve belki de son yılların en kasvetli olayları olan ekonomik kriz ortamında küresel ısınmanın tartışılacağı bu konferansta sizlere iş açıcı bigiler verebilirsem ve sevimli değerlendirmeler yapabilirsem kendimi mutlu addedeceğim. Dünyamızı tehdit eden en büyük çevre sorunlarından birisi olarak adlandırılan iklim değişikliği, en başta fosil yakıt kullanımı, sanayileşme, enerji üretimi, ormansızlaşma sonucunda ortaya çıkmış, ekonomik büyüme ve nüfus artışı bu süreci daha da hızlandırmıştır. Küresel yüzey sıcaklıklarında 19. yüzyılın sonlarında başlayan artış, geçen yüzyılın sonunda yaklaşık 0.8°C'ye ulaşmıştır. En gelişmiş iklim modelleri üzerindeki çalışmalar, küresel yüzey sıcaklıklarında 21. asrın sonunda 1,4°C ile 5,8°C arasında bir artış olacağı alarmını vermektedir. Küresel sıcaklıkdeğiştirmesi olaylarına neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerin 2000 yılındaki sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyesinde tutmak için Birleşmiş : Milletler'in iklim değişikliği çevre sözleşmesinin (IDÇS) yetersiz olduğu kabul edilerek, yükümlülüklerin daha sıkı hale getiril ­ mesi ve yasal bağlayıcı bir gelme olması amacıyla, 1997 yılında KYOTO Protokolü hazırlanmış ve imza edilmiştir" diye konuştu. Sunumunda sera gazı salınımı etkilerine de değinen Ağış, güneşten gelen radyasyonun bir kısmı temiz atmosferden geçerek yer yüzeyinde enıildiğini söyledi. Güneşten gelen radyasyonun bir kısmının ise atmosfer ve dünya yüzeyi tarafından yansıtıldığını hatırlatan Ağış, kızılötesi radyasyonun bir kısmı sera gazı tarafından emilerek tekrar yeryüzüne geri yansıtıldığının altını çizerek böylece yer yüzeyi ve atmosferin ısındığını belirtti. 1997 yılında Japonya'da KYOTO şehrinde KYOTO Protokolünün imzalandığına değinen Ağış, "Protokole göre, 2008'e kadar sürecek birinci taahhüt dönemi sonunda, protokolün EK-1 listesinde yer alan 55 ülke toplam sera gazı emisyon miktarlarını 1990 yılı seviyesinin en az %5'in altına indirmekle yükümlüdürler. KYOTO Protokolüne imza koyan ülkeler 1O yıllık birinci uygulama döneminde taahhütlerini yerine getirememişlerdir. Ancak CO2 ve CH4 artış hızı yavaşlamış ve ozon tabakasındaki deliğin büyümesi hızla düşmüştür. Peki Türkiye KYOTO'dan neden uzak durdu. Türkiye, kişi başına düşen yıllık CO2 miktarı yönünden çok düşük seviyede olmasına rağmen, eski kömür yakan santrallerin çok kirli emisyonları yüzünden taahhüdünü yerine getirememekten korktu. Bazı kuruluşlar da, böyle bir taahhüdün sanayileşme fayda/maliyet analizlerini zamanında yapmadığı ve KYOTO yükümlülüğünün kendisine kaça mal olacağını hesaplayamadığı için bu protokolden uzak durmaya çalıştı. Ayrıca "iklimi korumakla ekonomi büyümez" düşüncesi hakimdi. Ancak son bir yıl içerisinde bu konuyu iyi inceleyen ve araştıran Çevre ve Orman Bakanlığı yetkiilleri KYOTO'ya katılmamızla ilgili kanunu çıkarmakla, bir zoru başarmışlar ve Türkiye'yi hem karlı çıkartacak hem de uluslararası prestijimizi güçlendirecek bir onur belgesi yaratmışlardır" sözlerine yer verdi. Yeni kanun enerji sektörüne neler getirecek? YEK Sertifikalarının Değerlendirilmesi 10.5.2005 tarihinde çıkartılan 5346 sayılı "Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun"da tarifi yapılan YEK belgeleri, Türkiye KYOTO'ya taraf olmadığı için dünyanın büyük kirleticileri tarafından çok düşük ücretlerle satın alınıyordu. 2012 yılından sonra, şu andan ç alışan ve kurulmakta olan rüzgar, akarsu, güneş, jeotermal, biokutle, biogaz, dalga akıntı enerjisi ve gel-git gibi enerji kullanarak elektrik üreten tesisler temiz enerji sertifikalarını (YEK) daha iyi fiyatla satabilecekler. Cumhuriyetimizin 100. yılında yaklaşık 100. bin JVIW'a ulaşacak kurulu gücümüzün yarısının yenilenebilir enerji kaynakları olacağı varsayımı ile yaklaşık 400 nıilyon tonluk CO 2 s.alınınunı azaltabileceği ve bugünkü 10€/tonluk düşük CO2 emisyonu fiyatı ile bile yılda 4.0 nıilyar dolarlık bir kazanım sağlanacağı hesaplanıyor. Bu 50 bin MW'lık yenilenebilir enerji kaynakları kapasitesinin 30 bin MW'nın hidrolik, 15 bin j\,[W'nın larda artış, kara ve deniz buzull_�q111ı_ı________iv_mesiniazaltacağı-ve..kalkınma-hızını- - rüzgar- v e -5-bin- 1VI.\Xı'�nın·da-jeotermal-- - -- ---erimesi;-deniz seviyesinin yükselmesi, -düŞüreCeğinden ·e"iidişe ettiler; Gerçek bfogaz Ve·biokütle santrallerinden kuraklık, seller, iklim kuşaklarının yer şu ki Türkiye, sera gazı azaltımının oluşacağı öngörülüyor. ■ ENERJi DÜNYASI TEMMUZ-A�USTOS2009 31

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=