Enerji ve Çevre Dünyası 71. Sayı (Temmuz-Ağustos 2009)

devlet başkanı gelecekte doğal gaz fiyatlarının petrole bağımlı olmayacağını ifade etti ve bir doğalgaz üreticileri birliğinin kurulabileceği işaretini verdi. Bu durum da doğal gaza bağımlı enerji sistemlerini telaşa düşürdü. Ve nihayet Rusya 1994 yılında Lizbon'da imzalanan "Avrupa Enerji Şartı " yerine geçmek üzere yeni bir uluslararası enerji anlaşması hazırladığını açıkladı. Uluslararası Enerji Ajansının 2008 yılı raporuna göre petrol sektörü yakın gelecekte önemli bir yapısal değişikliğe uğrayacak, 2030 yılına kadar petrol ve gaz üretiminde beklenen artışın %80'i ulusal petrol şirketlerince karşılanacaktır. Bu durum çokuluslu petrol şirketlerini ve ait oldukları ülkeleri zor durumda bırakacaktır. 2015 yılından itibaren OPEC dışı ülkelerin petrol üretimlerinin azalacağı, artan ihtiyacın tamamen OPEC üyelerinden özellikle Suudi Arabistan, Irak ve İran'dan sağlanacağı öngörülmektedir. Dünya doğalgaz rezervlerinin yarısından fazlası ise Rusya ve İran'ın kontrolündedir. Sadece bu tablo bile petrol ve doğalgaza bağımlı enerji politikalarının ne kadar tutarlı, güvenilir ve sürdürülebilir olabileceğinde şüphe uyandırmaktadır. Bu durum sadece enerji politikalarının uygulanabilirliği açısından değil dünya barışı için de güçlü bir tehdittir. Ve insanlık dünyadaki tüm kaynakların tüm insanlar arasında hakça paylaşımını sağlayan bir formül bulana kadar bu tehdit sürüp gidecektir. Diğer taraftan dünyada enerji fiyatlarının artışı karşısında birçok ülkede alınan tasarruf tedbirleri, başlatılan enerji verimliliği çalışmaları tüketimi bir ölçüde kısıtlarken içinde yaşadığımız global ekonomik kriz hemen hemen bütün ülkelerde enerji tüketiminin azalmasına neden olmaktadır. Talep azalması ve kaynak yetersizliği nedeniyle enerji yatırımları çok azalacak, bu defa ekonomik krizden hızla çıkılıp ülkeler, özellikle Çin, 62 ENERJi DÜNYASI TEMMUZ- A�USTOS 2009 Hindistan eski büyüme trendlerine ulaşırlarsa bu defa arz güvenliği yeniden sorun olacaktır. 2030 yılına kadar küresel ısınmadaki artışı üç derece ile sınırlandırabilmek için ileri teknolojiler, yeni ve yenilenebilir kaynaklar kullanılarak sera gazlarının çok önemli ölçüde azaltılması gerekmektedir. Hatta bazı uzmanlar gelecek on yıl içinde tüm dünyada fosil yakıtlardan tamamen vazgeçilmesi gerektiğini ifade etmektedirler. Oysa ki bu süre içinde havaya verilen karbondioksidin %97'si -küresel ısınmayı çok da önemsemeyen, veya ileri teknolojileri kullanma imkanları olmayan - OECD dışı ülkelerden kaynaklanacaktır. Ülkeler bütün bu belirsizlikleri, değişen kriterleri dikkate alarak enerji konusunda güçlü ve zayıf noktalarının, fırsatların ve tehditlerin analizini yapıp koşulların değişimine en iyi adapte olabilecek enerji politikalarını üretmek durumundadırlar, Bu politikalar üretilirken bazı tehditlerin ekonomik zorlamalara hatta politik baskılara dönüşebileceği de göz ardı edilmemelidir. Aynı düşünce sistematiği içinde, buraya kadar saydığımız kriterlerin ve verilerin bir sentezini yaparak ülkemiz için de en uygun enerji politikalarının esaslarını saptamak ilgili kişi ve kuruluşlar için bir gerekliliktir. Bu amaçla öncelikle enerji konusunda güçlü ve zayıf olduğumuz yönlerimizi, muhtemel fırsatları ve tehditleri belirlemek ve analizini yapmakla başlamak en uygun metod olacaktır. Enerji konusunda güçlü olarak niteleyebileceğimiz en önemli yönümüz güneş enerjisi olanaklarımızdır. Yılda ortalama metrekareye düşen güneş enerjisi miktarı bakımından Avrupa'da İspanya'dan sonra ikinci durumda oluşumuz özellikle gelecek için çok önemli bir avantajdır. Petrol ve Doğal gaz rezervlerine sahip Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerini yoğun tüketim bölgelerine bağlayan enerji köprüsü konumunda oluşumuz da gene güçlü bir yönümüzdür, Enerji yatırımlatındaki iş yapma kabiliyetleri, uluslararası deneyimleri ile taahhüt sektörümüzü ve kalifiye işgücümüzü de gene avantajlarımızdan sayabiliriz. Türkiye konvansiyonel enerji kaynakları bakımından fakir bir ülkedir ve enerji konusundaki en zayıf noktamız budur. Tüm hidroelektrik potansiyelimizi ve kömür rezervlerimizi kullanarak üretebileceğimiz elektrik enerjisi 250 milyar kwh civarındadır. Kömürlerimiz kalitesiz, kükürtlü ve düşük kalorilidir. Sera gazları için alınacak global kararlar, yaptırımlar sonunda belki de bu rezervlerin mevcut teknolojilerle ekonomik olarak kullanılmaları mümkün olamayacaktır. Büyük boyutlu Hidroelektrik santralar -birkaçı dışında- yapılmış olup kalan potansiyel ile ancak birkaç megavatlık küçük su santralları kurulabilir. Elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımında alt yapımız yetersizdir. Santrallarımızın önemli bir kısmı yıpranmış, iletim ve dağıtımda kayıp, kaçaklar hala önlenememiştir. En çok ihtiyacımız olan nükleer teknoloji ve güneş enerjisi teknolojilerinde yeterli bilgi ve deneyimimizin olmayışı da bir başka zayıf tarafımızdır. Ülkemiz için enerji konusunda düşünebileceğimiz en önemli fırsat, tasarruf önlemleri, enerji verimliliği - ENVER - çalışmalarıdır. Geçtiğimiz yıl tamamlanan yasal düzenlemelerle güzide kuruluşumuz Enerji İşleri Etüd İdaresi (E.İ.E.İ.) tarafından yürütülen bu çalışmalar başarı ile sürdürülmekte olup, çok düşük maliyetlerle sanayide ve binalarda %20- 30 mertebesinde tasarruf sağlanabilecektir. Mevcut teknolojilerle su ısıtmada güneş enerjisi kullanılmasının yaygınlaştırılarak büyük miktarlarda yakıt tasarrufu sağlanmasını da önemli bir fırsat olarak değerlendirebiliriz. Birçok ülke için olduğu gibi Türkiye için de en önemli tehdit petrol ve doğalgaz rezervlerinin büyük kısmına sahip olan ülkelerin bu güçlerini ekonomik ve politik baskı unsuru olarak kullanmalarıdır.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=