!aştırma Kanunu m. 27 uyarınca acele işlerden sayılır. Kamulaştırma sırasında ödemenin vatandaşlar adına açılacak hesaba yapılması zorunluluğu kamulaştırma sürecinin uzamasına yol açan bir sorun olarak karşımıza çıkar. Zira hak sahiplerinin hesap açmaya elverişli bilgilerine tam ve zamanında ulaşılanuyor. Yine bilindiği üzere tapusuz gayrimenkullerin kamulaştırılması "mülkiyet kamulaştırması" veya "kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulması" suretiyle mümkündür. Bu şekilde tapusuz gayrimenkullerin kamulaştırılmasına ilişkin olarak Kamulaştırma Kanunu m. 19'un uygulanmasında yaşanan güçlükler kamulaştırma sürecinin uzamasına yol açar. Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan uygun görüş alnuş ÇED raporlarının iptali için açılan davalarda verilen yürütmenin durdurulması kararları da kamulaştırma işleınine başlanmasıru engeller veya süreci keser. Kamu kurumlarının kamulaştırma sırasında yetki kullanmaktan kaçınarak EPDK'dan görevlendirme talep etmesi, proje alarundaki taşınmazların mera, mezarlık veya vakıf arazisi çıkı11ası, taşınmaz üzerinde okul, sağlık ocağı gibi kamu kullaıuıruna tahsis edilmiş tesis bulunması, taşınmazın üzerinde maden ruhsatlarının çıkınası da kamulaştırma sürecinde yaşanan güçlükler içerisinde sayılabilir. Çok geniş alanların kamulaştırılması halinde yerleşim yerleri de etkilenir. Bu sebeple kamulaştırma ve iskandan etkilenen bölge halkının bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesinde de olumsuzluklar yaşandığı görülür. Tüm bunlara bağlı olarak çok büyük yarırıınlar gerektiren enerji projelerinde meydana gelen değişiklikler, kamu kurumları arasındaki görev-yetki uyuşmazlığı, iletişim, işbirliği eksikliği, yatırımcıların cevap 62 ENERJİ DÜNYASI TEMMUZ-AGUSTOS2010 aradıkları soruya hiç cevap alamamaları yatırımcılar ile kamu arasında yaşanan diğer sıkıntılar olarak özetlenebilir. Son dönemde HES projelerine ilişkin iptal davaları gündemde. Bu konudaki değerlendirmelerinizi bizimle paylaşır mısınız? HES projelerine ilişkin olarak Çevre ve Orman Bakanlığınca verilen 'ÇED Gerekli Değildir' kararırun iptali ve 'yürütmenin durdurulması' talebiyle çok sayıda dava açıldı. Birçok mahkeme tarafından da sürecin devam etmesi halinde telafisi imkansız sonuçların doğabileceği gerekçesiyle yürütmenin durdurulması yönünde karar ile devaırunda da iptal kararları verildi. HES projelerinin iptalini çevre açısından ve diğer tarafta yatırımcı açısından ele almak gerekir. ÇED ile ilgili yasal düzenlemeler Anayasa, Çevre Kanunu ve ÇED Yönetmeliği'dir. Anayasa m. 56 uyarınca "herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devlet'in ve vatandaşların görevidir". Çevre Kanunu m.1O uyarınca "Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, ÇED raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. ÇED olumlu kararı veya "ÇED Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez." Yine 17.07.2008 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan ÇED Yönetmeliği'nde ise ÇED raporu hazırlaması zorunlu projeler ile söz konusu rapora sahip projelerin geçerliliklerine ilişkin düzenlemeler yer alır. Bilindiği üzere, 1 0M\'v' ile 50 MW arası olarak belirlenen ve 2003-2008 Temmuz ayı arasında geçerli olan ÇED Yönetıneliği'nde seçme eleme kriterleri Ek II listesine tabi olan projelerin hemen hepsinde hazırlanan proje tanıtım dosyalarında Çevre ve Orman Bakanlığı, DSİ'nin belirlediği su ıniktarlarıru aynen kabul ettiğini bildirerek "ÇED Gerekli Değildir" kararları verdi. Yani 10-50 M\Xf kurulu güçteki hidroelektrik santrallerine ilişkin olarak ÇED gerekli değildir kararı verilirken ekolojik yaşam suyunun ne kadar olacağı da yine DSİ tarafından belirlendi. DSİ'nin Kuruluş ve Görevlerine Dair Teşkilat Kanunu'nda DSİ'nin doğal ekolojik yaşaırun devanuru korumak, geliştirmek gibi bir görevinin olınadığı göz önüne alındığında bu kurum tarafından belirlenen ekolojik yaşam suyu miktarları ancak DSİ'nin çevreye ilişkin kaygılarıyla açıklanabilir. Yine 1993 yılından bu yana ÇED Yönetınelikleri'nde yer alan m. 6 ne DSİ tarafından, ne EPDK tarafından dikkate alınıyor. Bu durumda uygulamada şöyle bir sorun ortaya çıkıyor. ÇED Yönetmeliği'ne tabi bir proje önce DSİ'nin, EİE'nin kontrolünden geçiyor ve hazırlanan fizibilite raporları uygun bulunursa DSİ tarafından öncelikle su kullanım hakkı anlaşması tesis ediliyor. Devamında EPDK tarafından elektrik üretim lisansı veriliyor. Daha sonra da Çevre ve Orman Bakanlığı'nca ÇED süreci yürütülüyor. Bu işleyişin ÇED Yönetmeliği'nin 6. maddesine uygun olmadığı söylenebilir. Bu hüküm gereği faaliyet yönetmeliğe tabi ise ÇED süreci en başta yürütülmelidir. ÇED süreci hem bağımsız olmalı hem de, gerektiğinde çevreye daha az zarar vereceği kabul edilen proje değişikliklerini yapabilecek bir hareket alanı yaratmalıdır. Uygulamada projenin gerek duyduğu mühendislik
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=