Enerji ve Çevre Dünyası 81. Sayı (Ekim 2010)

Makale ■ Rüzgar Santrali Projelerinde Proje Finansmanı Kazım ŞAFAK Ataseven Group Gittikçe artan bir hızla küreselleşen dünya ekonomisi şu günlerde son 30 ytl içinde karşılaşağı en büyük ve yaygın ekonomik kriz ile karşı karşıya. Bu büyük krizin kaynağının finansal piyasalar olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu büyük finansal kriz derinleşerek Real Sektörü de içine almış durumda. Bütün dünyada hissedilir şekilde yatırımlar azalmasına rağmen ülkemiz yenilenebilir enerji yatırımlarına baktığımızda yatırımlarda keskin bir düşüş görülmemektedir. Bu durum ancak şu şekilde açıklanabilir; finansal piyasalardaki daralmaya rağmen yenilenebilir enerji yatırımları, garantili nakit akımları sayesinde bankaların kredi portföyündeki paylarına büyütmektedirler. Yenilenebilir enerji yatırımları özellikle de rüzgar enerji santralleri yatırımları ülkemizde son 2 yıl içinde hızlı bir şekilde artarak 30 MW Kurulu güçten 2009 yılı sonu itibari ile 850 MW Kurulu güce çıkmıştır. Bankaların yenilenebilir enerji yatırımlarını hedef olarak seçmesine rağmen ülkemiz de bu projelerin finansmanın da yatırımcılar halen çok fazla sorunla karşılaşmaktadır. Yatırımcının Karşılaştığı Sorunlar Aşağıdaki başlıklar Alanda Toplanabilir: a) Kredilerin Teminat Yapısı Ülkemizde halen saf proje finansmanı olanağı bulunmamaktadır. Bankalar fınansman sağladıklarında firmalardan ya ana fırına garantisi ya da ipotek ve benzeri kefaletleri talep etmektedirler. Genellikle ipotek ve benzeri teminatlar inşaat dönemi için talep edilmekte ve projenin kabulü yapılıp işletmeye alınmasından sonra ipotek ve benzeri teminatlar kalkmakta ancak ana şirket kefaleti kredi borcu bitene kadar devam etmektedir. Bu durumda ana şirket üzerinde ciddi bir kefalet yükü oluşturmakta ve firmaların büyüme stratejileri üzerinde ciddi bir sınırlama getirmektedir. Konuya sadece yatırımcı açısından bakmanın yanlış olduğunu düşünmekteyim. Burada bankaların inşaat dönemi risklerini bir şekilde bertaraf etmek için bu teminat yapıları üzerinde ısrar et74 ENERJi DÜNYASI EKIM2010 meleri normaldir. Eğer ülkemizde EPC (tvfühendislik, Tedarik ve İnşaat) yüklenici sistemi oluşmuş olsaydı bankaların hem inşaat dönemi hem de kredi dönemi boyunca proje sahibi firmadan isteyeceği teminat yapısının daha kabul edilebilir olacağını düşünmekteyim. Çünkü bankalar EPC sözleşmesi sayesinde proje sahibinden karşılayamadıkları diğer bütün riskleri EPC sözleşmesi ile karşılayabileceklerdir. b) EPC Sözleşmesi için Projelerde Yeterli Marjının Bulunmaması Yukarıda da değindiğimiz üzere ülkemizde bir EPC piyasası oluşamamıştır. Bunun ana sebebi ise ülkemizdeki garanti fiyatın 0,55 Eurocent/ kWb gibi oldukça düşük bir seviyede belirlenmesi ve bu fiyat üzerinde kamunun ısrar etmesinden dolayı yatırımcıların bu tür bir yüklenici sözleşmesine ödeyecekleri bir marjın bulunmamasıdır. Dünya örneklerine bakıldığında garanti fiyat dışında sistemi ayakta tutan diğer bir piyasa ise ikili anlaşmalar piyasasıdır. Ancak elektrik satış piyasasının yeni yapılanan ve kuralları tam oturmamış bir piyasa olduğu göz önüne alındığında, proje finansmanında kullanılabilecek ve firmalara EPC sözleşmeleri yapmalarına olanak sağlayacak vade ve kalitede ikili anlaşmalar ne yazık ki bulunmamaktadır. c) Garanti Fiyatın Düşük Olması ve İkili Anlaşmalar Piyasasının Halen Oluşamamasının Öz Kaynak/ Yatırım Tutarı Dolayısıyla IRR Üzerindeki Etkileri: 1O M\'(/ Kurulu gücünde yıllık 30.000.000 kWb üretimi olan ve 12.000 EURO toplam yatırımı bulunan bir Rüzgar Santralinin finansmanında garanti Fiyatın etkileri aşağıda sunulmaktadır. Banka Açısından : (0,55 Eurocent/kWh) Yatırım Tutarı : 12.000.000 EURO Elektrik İhraç Gelirleri : 1.650.000 EURO Öz Varlık Oranı : % 26= 3.229.200 Euro (!yıl + 10 Yıl Vade, %7 Faiz Oranı ve 1.15'lik Borç Çevirme Oranına Göre)

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=