kükürtten arıtan) ünitelerinin ilavesi projeleri ileri ülkelerde 2. Dün}'a Savaşı'ndan beri uygulanmakta idi. O devrin politikacıları, yöneticileri ve sanayicileri, bu gelişmeleri göz ardı etmekle sadece kendi ülkelerinin insanlarını hiç de hak etmedikleri biçimde cezalandırmakla kalmamış, toplumumuzda her türlü kirlenmeye bilgisizce ve bilinçsizce karşı koyan aşırı duyarlıkta çevrecilerin türemesine de yol açmışlardır. Ankara, İstanbul ve Bursa gibi şehirlerimizde doğal gaz, hava kirliliğine karşı kesin çözüm olurken, bu şehirlerde kurulacak doğal gaz santraUarına karşı çıkan insanları, 50 yıldan beri doğamızı insafsızca kirleten bürokratların ve sanayicilerin sorumsuzluğu yaratmıştır. Bugün, Fransa'da elektrik enerjisinin%78'i, Belçika'da%62'si, Amerika'da%25'i ve Japonya'da%19'u nükleer santrallardan sağlanırken, Türkiye'de nükleer santral kurulmasına karşı tepkiler, yüzeyde gelecek nesilleri koruma gibi görünse de, gerçekte vaktiyle işlenen çevre suçlarının cezalı faturası olarak yorumlanmalıdır. Doğa dengesini ve canlıların dünyasına saygıyı hiçe sayan sorumsuzlarla, çevre koruma maskesi altında uygarca yaşama karşı çıkma ya da teknolojiyi reddetme ekstremine saplanan çevreciler arasında uzlaşma nasıl sağlanacaktır? Başka bir ifadeyle, toplumda teknoloji-ekoloji dengesi bilinci ve mantığı nasıl oluşturulacak ve nasıl işletilecektir? Doğanın kendini yenileme gücünün, onu katleden insanların insafı ile sınırlı olduğunu ve pek çok bölgede ekolojik dengenin bir daha düzelmemek üzere bozulduğunu gören insanoğlu, hiç olmazsa kalanı kurtarma paniğine kapılmıştır. Böylece son yıllarda, çevreyi kalkınmanın hem kaynağı hem de sınırı olarak gören bir yaklaşım ön plana çıkmıştır. Bu yaklaşımın özünde, çevre ile teknoloji arasında karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi olduğu gerçeğinin anlaşılması vardır. Gelişmiş ülkeler, toplumlarına çevre bilincini yerleştirerek, kalkınmanın tartışılmaz gereği olan çağdaş. teknolojilerin insanoğluna sağladığı nimetlerle, çıkacak çevre sorunları arasındaki dengenin oluşmasını sağlamışlardır. Bu denge zaman zaman çevreciler lehine bozulsa da, toplumsal uzlaşma bilinci bu gibi aksaklıkları, yaygınlaşmadan onarma başarısını gösterebilmiştir. Dünyada, pek çok alanda olduğu gibi çevre konusunda da hızlı bir küreselleşme yaşanmaktadır. Bu, kısmen çevre sorunlarının sınır tanımayışından, kısmen de ekonomik ve politik ilişkilerde çevrenin kazandığı önemden kaynaklanmaktadır. Türkiye son yıllarda çevre alanında bölgesel entegrasyonlara ve uluslararası anlaşmalara imza koymakla, bölgenin küresel boyutta korunması için üstlendiği taahhütleri yerine getirmeye başlamıştır. Bu bağlamda, Türkiye 1980'den beri, nesli tükenmekte olan yabani hayvan ve bitki türlerinin korunmasına dair sözleşme, Akdeniz'in korunması ile ilgili Cenova Beyannamesi (1995), Nükleer Kaza ve t D ab e R a n k i a z a d l s e y ı r o n in l ı o i j I n i < k c i e r A l l e t c e ti i n l l mHeaslilneer dKe aYr aş ır dUı ml ulsalşamr aar aSs ıö zSlöezş ml e şems i e(, 1o9z9o0 n) , maddelere karşı Montreal Protokolü (1990) ve çevre ve kalkınma üzerine Rio Deklarasyonu (1992) gibi uluslararası anlaşmaları imzalamış ve bu anlaşmaların gereğini yerine getirecek yasal düzenlemeler yapmıştır. Yani Devlet, 50 kalmamış, bunları yerine getireceğini taahhüt etmiştir, Geriye, çevre koruma bilinç ve mantığının topluma kazandırılması kalmıştır. Bir başka ifadeyle, devletin ve belediyelerin çevre savurganlığına karşı toplumda oluşan güvensizliğin onarılmasına sıra gelmiştir. Dünyadaki gelişmelere hızla uyum sağlayan özel şirketler, fabrikalarında çevre yönetimi birimlerini oluşturarak, çevre biliminde 5 E diye tanınan, EstetikE- tik (ahlak) faktörlerinin bEirkloeşloji-Enerji-Ekonomi tiği ür tim sistemlerini uygulama alanına koymaya başlamışlardır. Bu suretle, bir ölçüde bu SE üzerine kurulmuş olan Rio Sözleşmesi'nin özel sektöre düşen gereğini yerine getirmektedirler. Bunun ne anlama geldiğini, Rio Sözleşmesi'nden bazı alıntılarla açmaya çalışacağım. ■ Sürekli ve dengeli kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için çevre koruma, kalkınma sürecinin entegre bir parçasını oluşturmalıdır. ■ Herkese daha iyi bir gelecek sağlanmalı ve sürdürülebilir ikdaelkalılnemri,ayı başarabilmek için dünya gençliğinin yaratıcılığı, cesareti ve global sorumluluğu paylaşmaları yeniden kanalize edilmelidir. ■ Barış, kalkınma ve çevre koruma birbirine bağlı ve bölünmezdir. Teknoloji-çevre çelişkisi üzerine çeşitlemelerimi Kızılderili Başkan Seatle'ın mektubuna karşı Başkan Pierce'in ne yaptığı ve ne yapması gerektiği çelişkisi ile bitirmek istiyorum, Bilindiği gibi Amerika satın alamayacağını anladığı bu toprakları zorla yani savaşla almıştır. Oysa ki Başkan Pierce yanıtım Rio Sözleşmesine imza koyduktan sonra yazsaydı ya da Rio Sözleşmesi 1854'te imzalanmış olsaydı Başkan Seatle'a mecburen şöyle seslenirdi: Gel, Hava t n ü ı m n toprakların sıcaklığını, taze kokusunu, Denizi kucaklayan kumsalları, O güzel kokan çiçekleri paylaşalım. W,1shington 'daki Başkan der ki, KGöarlalenrliınk üosrtmünaünlyaarılnaykaonynundaki sis, rüzgar, Bir gün kasırga olur fe Yağmurda ışıldayan helraket olur yalnızsan. çam yaprağım Suyun parıltısını karanlık gecelerde nasıl görürsün? Bizim gecelerimizse ışıl ışıldır. Geyik, at ve büyük kartal Kardeşin değil düşmanın olur güçsüzsen O felavkızeıtlidnayoalunrbsöaclgeıkmler ,sıtma olur, arda Çamlar vahşidir; kayalıklar daha sarptır ulaşamazsan Hızlı koşan taya, uçuşan kelebeklere kim kıyar? Birlikte kovalasın, sevsin onları çocuklarınız, Geyik, at ve büyük kartal beyazların da kardeşi olsun Bbearreışkevet odlosustnlu. k toprakların sıcaklığından fışkıran 15 yıl önce yazdığım bu yazı üzerinde, görüş ve yorumlarınızı bekliyorum. - ---l':ıl.dırJhmali-ile..sebep-olduğu-bozulmayı-durdurmak-için;-iler, f·- -- ---------------- - - - -7 ülkelerin Uyguladığı çevre kural ve kurumlarını oluşturmakla Dostça ve Hoşça Kalın... ENERJi DÜNYASI KASIM-ARALIK2011 3
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=